BEYİNDE HASTALIKLARIN SANATA ETKİSİ
Beyinde bazı hastalıkların yetenekleri bozmayacak alanlarda ortaya çıkması halinde, eserlere olumlu katkı sağlayabileceği, dünya çapında bazı sanatçıların nörolojik veya psikiyatrik rahatsızlıklarını yaratım alanında kullanarak, ünlü yapıtları meydana getirebildikleri kaydedildi.
Dünya edebiyatının önemli isimlerinden Dostoyevski'nin epilepsi ataklarını eserlerine yansıtabildiği, en önemli 4 romanından biri olan Budala'daki kahramanının da sara hastası olduğu dikkat çekerken, aynı hastalığın yarattığı sanrıları, Alice Harikalar Diyarı'nın yazarı Lewis Carrol'un da kitabına aktarabildiği kaydedildi. 40'a yakın hastalıktan muzdarip Van Gogh'un da aldığı ilaçlar ve kullandığı metil alkolü yüksek içkinin meydana getirdiği tahribatın, sanatında tetikleyici rol oynamış olabileceği belirtildi.
Tolstoy, Balzac, Tchaikovsky, London, Wolf, Guagiun gibi ünlü bazı sanatçıların ise bipolar (iki uçluluk) bozukluktan kaynaklanan çok canlı ve çok tükenmiş fazda gidip geldikleri yaşamlarında ortaya çıkardıkları eserlere, bu ruhsal fırtınaların yön vermiş olabileceği kaydedildi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Barış Baklan, konuya ilişkin sorularını yanıtlarken, bazı sanatlara bakıldığında, onları yaratan sanatçıların geçmişinde bazı nörolojik bozukluklara rastlanabileceğine işaret etti.
Beyinde bulunan tanıma merkezinde meydana gelen bozuklukların, şekillerin algılanmasında ya da yerleştirilmesinde farklılıklara neden olabildiğini kaydeden Prof. Dr. Baklan, kafa travması geçirmiş bir sanatçının da görsel merkezinde meydana gelebilecek bir hasarla şekilleri yamuk, kübik veya eğri görmesine yol açabileceğini ve eserlerine bu doğrultuda yön verebileceğini ifade etti.
Bir sanatçının ürettiği eserin, patolojik olup olmadığına karar vermeden önce onun bütün özgeçmişine ve bunu bilinçli yapıp yapmadığına bakılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Baklan, ''Eğer bilinçli olarak deforme edebiliyorsa bir eseri ya da şekli değiştirebiliyorsa diğer klasik eserleri de iyi yorumlayabiliyorsa o sanatçıdır'' dedi.
-EN ÇOK ARAŞTIRMA EPİLEPSİDE-
Nörolojik hastalıkların sanatla ilişkisinin en çok epilepsi alanında araştırıldığını ifade eden Prof. Dr. Barış Baklan, 'tanrısal bir hastalık' olarak görülen epilepside, 'arada kaybolmanın, dünyadan kopmanın, değişik ortamları yaşamanın' söz konusu olduğunu bildirdi.
Prof. Dr. Baklan, bu hastalığa sahip olanların daha yaratıcı olup olmadığı konusunda çalışmalar yaptığını, ancak çok anlamlı bir sonuca ulaşmadığını kaydederek, şöyle devam etti:
''Yarattıkları eserler, sanat eserleri ise zaten onları yapabilecek yetenekte insanlar. Epilektik ortamların yarattığını akılda tutup çizebiliyor ya da yazabiliyorlarsa bu onlara daha değişik bir ufuk getirebiliyor. Bunu yaşayanların ayrıcalıkları oluyor, gerçek dünyada olmayan sahneleri görebiliyorlar. Bu durum yaratıcılıklarını kamçılayıp, artırabiliyor. Alice Harikalar Diyarı'nın yazarı gibi, Dostoyevski de epileptiktir. Kriz nedeniyle yaşadıklarını çok güzel tanımlıyor. Ama bunlar, epileptik olmasa da yine sanatçı olacak kişiler. Epileptik olduğu için Dostoyevski olmamış, o zaman Dostoyevski. Ama epilepsinin sonuçlarını olumlu bir yöne kaydırmış. Yani sanatçıların hastalıkları, onların yeteneklerini bozmayacağı alanda ortaya çıkıyorsa bu onlara bir şeyler kazandırabiliyor.''
-PSİKİYATRİK HASTALIKLARIN SANATA KATKISI -
Psikiyatrik hastalıkların sanata daha çok katkısı olduğunu düşündüğünü bildiren Prof. Dr. Baklan, sanatçılarda bu hastalıkların daha çok görüldüğünü ifade etti. Prof. Dr. Baklan, çevre, aile ya da içten gelen baskının, yaratıcılığın önündeki en büyük engel olduğunu, bunun kalktığı insanların daha özgür eserler ortaya koyabildiklerini söyledi.
Prof. Dr. Baklan, ''Özellikle bipolar bozuklukların manik dönemlerinde uykuları azalıyor, çalışma süreleri artıyor. Renkler, coşkular, tutku artıyor. Yani sanat için gerekli şeyler var'' dedi.
Sinir sisteminin sanatla ilişkisini, hastalıkla ilişkili gördüğünü belirten Prof. Dr. Barış Baklan, şöyle konuştu:
''Nasıl hastalıkta tek bir faktör değil, birden fazla faktör varsa sanatsal yeteneğin gelişmesinde de tek bir faktör yok. Eğer genlerinde sanatsal yetenek yoksa eğitimle vasat bir seviyeye gelinebiliyor. Akılda kalan sanatçılar, doğuştan yetenekli olanlardır.''
Kaynak: tv8
Dr. Nazmi Zengin