|
| DİN | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
vasko Moderator
Mesaj Sayısı : 919 Yaş : 35 Kayıt tarihi : 29/12/06
| Konu: DİN Perş. Ağus. 16, 2007 7:50 am | |
| Birazdan yazıcaklarım aranızdan dindarları sinirlendirebilir. Amacım dini kötülemek, aşağılamak değil; sedece dinin bana göre ne olduğunu anlatmaya çalışmak. Belli bir dinin ütünde durmicam -Hiristiyanlık, İslam, yahudilik vs-, sadce DİN için konuşucam.
Sürekli bir bilinmezliğin ortasında hissetmezmiyiz kendimizi? Bir cevaplanmamış, cevaplanamicak soruların (ölüm nedir? hayatın anlamı? vs...) etrafında dönüp dururmazmıyız? Bu sorular sorulmaya devam edildikçe felsefe de varolmaya devam edicektir. Sorun şu ki bu soruların cevapları belkide hiç bir zaman bulunamicak. Ve bulunamadığı için sürekli bir huzursuzluk, mutsuzluk hüküm sürücektir. İnsan ömrüde bu huzursuzluğa sürekli katlanamicak kadar kısadır... Zaten genelde filozofların çoğu mutusuz insanlardır. Ölene kadar bir cevap bulma arayışı içinde olurlar. Buldukları cevaplarda yeni soruları beraberinde getirdiği için hiçbirzaman kesin bir sonuca varmazlar. Çoğu zaman bulduklarına inanırlar, ama bu sadece kendileri için geçerlidir. Çünkü buldukları cevaplar çok zaman sonra bir başkası tarafından çürütülüp yanlış olduğu anlaşılabilir. O yüzden kesin bir sonuca hiçbirzaman varılamaz. Ama asla sormaktan vazgeçmemişlerdir. Mutsuzluğa katlanırlar... Kandırılmaktan veya yanlış şeye inanmaktan korkarlar. Ölümden korkmazlar. Her neyse İstesekte istemesekte sürekli bir bilinmezliğe doğru adım adım yaklaşıyoruz. Ölüm. Bu kaçınılmaz olan, insanoğlunun kafasında hep bir soru işareti olmuştur. Bilinmezlik bizi korkutuyor. İçinde ne olduğunu bilmediğimiz dibi karanlık bir kuyuya düşüyoruz. Eğer kuyuyu aydınlatnayı başarabilseydik, ozaman rahatlar yada daha çok korkmaya başlardık. En azından orda ne olduğunu bilip kendimizi hazırlayabilirdik. Ama kuyunun dibi sürekli karanlık kalmaya ve biz düşmeye devam ediyoruz. (Sizinde bildiğiniz gibi bu düşüşü durdurmak yada en azından olabildiğince geciktirmeye çalışanlarda var. Ama bana sorarsanız düşüşü durdurmak bir hayalden başka birşey değil...) O karanlığın verdiği korkuya dayanamayanlar kendilerine bu bilinmezliği ortadan kaldırıcak cevaplar yaratırlar. Ve bu cevaplara öyle içtenlikle inanırlarki, karanlık bir kuyuya düştüklerini değilde , şirin bir bahçeye süzüldüklerini görürler. Ve bu onları kuyunun dibine varana kadar mutlu ve huzurlu kılar. Çünkü bilinmezlik bilinir olmuştur. Ve düşüş bitene kadar artık kuyunun dibiyle ilgili soru sorulmaz. Bu inancın zor yoluyla elde ettikleri huzuru ve mutluluğu kaybetmeyi göze alamazlar. Düşüşleri sonlandığında ise bahçemi yoksa başka birşeylemi karşılaştıklarını bizimde düşüşümüz bitene kadar ne yazıkki asla bilemiycez
İnsanlar bulmak için ömürlerinin yetmediği bu soruları düşünmekten, anlam bulamadıkları içinde hayatın tadını çıkaramamaktan, ve sürekli huzursuzsluktan bıktıkları zaman kendilerine kolay yoldan cevaplar bulurlar, bu cevaplara da sıkı sıkıya sarılırlar. Bu cevabı yıkacak hiç bir soruyuda yaklaştırmazlar. "Soru sormak mutsuzluğu getiriyorsa, mutsuzluğu getiren şey kötüdür" düşüncesi kesinleşir.
Din dogmatiktir. Kesindir. Sorgulanmaksızın inanılır. Bütün cevaplar bir kitapta yazar ve herkez ona inanır. Birazda bu cevapların neden doğru olduğuda yazar. Bunlarada kuşkusuz inanılır. Yeterince soru sorulmuştur, devam etmeye ne gerek var, kitap bizim yerimize düşünmüştür... Bazı kuşkucular bu kesinlikteki cevapları sorgulamaya cüret ederler. O cevapları çürütecek yeni cevaplar bulurlar. Ama bu yaptıkları onlara pahalıya patlar. Tek suçları dindeki dogmalığın tersine soru sormuş, beynini kullanmıştır. Tarihte buna örnekler bulmak çok kolay... Ama bu başka bi konu.
Soru sormak ve eleştirmek düşünmek demek ise din düşünmeyi engeller, çünkü dogmatiktir. O yüzden cahiller (Tembeller) dine daha kolay inanır; çünkü cevabı bulmak için ufak bi çaba gösteremicek kadar tembeldirler. Hayat denen sınavın cevapları gümüş tepside sunulmuştur. Ama bu cevaplar doğrumu değilmi onu bile sorgulamazlar; Safça cevapları veren kişiye güvenir, ve sınavı bitirebildiği için rahatlayıp, hayatın tadını çıkaırırlar (Cahillik mutluluktur ).. Oysaki bu cavapların doğruluğu sorgulamak için birazcık beynini kullansaydı, bu sınavın cevapları olmadığını, olsa bile ona asla ulaşamicağımızı belki görebilirdi... Cevap orada ama ona asla ulaşamicaz. Matamatikte Yaklaşma diye bir konu var; 1 ve 2 arasında sonsuz sayı vardır. 1den 2ye asla ulaşılamaz, yaklaşılabilir, ama asla 2ye varılamaz.. Felsefede böyle; cevaba çok yaklaşabiliriz ama asla ona ulaşamayız. Ama din bize sözde bir kolaylık sağlıyor; 1den 2ye bir köprü kuruyor ve işte 2 deyip felsefeyi yani düşünmeyi yok ediyor. Ama acaba o köprü gerçekten bizi 2yemi götürüyor? Yoksa 2 diye bizi kandırıyormu?
Kabaca özetlersek: Felsefede ömürlerinin yetmediği, bir türlü cevaplarını bulamadıkları soruları sormayı bırakanlar, ilginç bir şekilde ortaya çıkan bu hazır cevaplara yönelirler. Ve kendilerine yalan olup olmadığı belli olmayan bir huzur bulurlar. Onları suçlamamak gerek, ölene kadar huzursuz olup hayatın tadını çıkaramamaktansa, yalan yada gerçek bir cevap bulup huzura kavuşabilirler.
Felsefenin tembel uzantısı dindir. Hazır cevap olarak dine yönelinir diyebiliriz. Ama çoğu insan doğar doğmaz dinin içindedir; Daha küçücük çocukken sorduğumuz sorulara dindeki hazır cevaplarla yanıt veriyorlar, bunların doğru olduklarına inandırıyorlar. O an bizim için felsefe daha başlamadan bitmiştir zaten... Bana göre bu çocuğumuza yapabileceğimiz en büyük kötülüktür. Bizi diğer canlılardan ayıran en temel özellik düşünmek düşünmek ve düşünmektir. Bununda bir adı var, felsefe. İsterseniz felsefe yapmıyorum diyin, buda bir felsefedir zaten
Bu blogu okuyanlar benim ateist fln olduğumu düşünebilirler. Ama yanılmış olurlar. Şu an daha çok deist(Sadece tanrıya inannan) olduğumu düşünüyorum. Ama bunuda tam olarak kesinleştirmiş değilim. Zamanı gelince bir dine ihtiyaç duyabilirim. Ama şu aralar bunları düşenemicek kadar doluyum. Bütün dertlerim bittiğinde son iş olarak bu konuyu ele alıcam. Seçiceğim dini ise enine boyuna inceleyip, köküne girip, tarihteki yerini görüp, kısacası sonuna kadar tarafsız bir şekilde araştırıp bana en uygun olanını seçicem. Ama sadece en popüler dinleri değil (Hiristiyanlık, İslam, Yahudilik, vs); Dünyada varolmuş ve varolan bütün inançları mantık süzgecinden geçiricem. Çünkü hiç bir inanç bir diğerinden üstün değildir. Hiç kimse kendi inancına uymadığı için bir başkasının inancına BATIL diyip aşağlayamaz. Kendi inancına azıcık saygısı olan başka insanların inancınada okadar saygı göstermelidir.
Araştırdığım inançların hiçbirini seçemezsem eğer, belki sadece kendime ait bir din oluştururum
Bence herkez böyle yapmalı; Araştırarak din seçmeli. Ailesi istediği için , ana baba zoruyla, toplum baskısıyla, yada küçüklüğünden beri aynı dini gördüğü için bir dine inanmamalı. yada baba hangi dindense çocuğuda o dinden olur gibi saçma sapan birşey... (Kandan kana dinmi geçer :S ) Kimliklerde "bu milletin dini şudur" gibi birşeyde kesinlikle olmamalı; din insanın özelliğidir, toplumun değil. Toplumda her insan istediği şeye inanır yada inanmaz, buda kimseyi ilgilendirmez. Bu ülkenin dini tek değildir; Her dinden insan bu milleti kurdu. Yada Hiç bir dinden olmayanlar. Türk olmanın gereği müslüman olmak değildir. ****** buna en güzel cevabı vermiştir zaten; 'Ne Mutlu Türküm Diyene!'
Bir insanı zorla bir dine inandırmaya çalışmak ise tam bir aptallık. Bunu zorla yapmasınada gerek yok; Yavaş yavaş, tek bir laf etmeden gözümüze soka soka, arada kaynatarak bizide kendilerine katmak istiyorlar (sanki). Sanki o dini zorla beynimize sokmaya çalışıyormuş gibi sabahın köründe, balkonun kenarındaki seslendiriciden inanılmaz yüksek seste ezan sesi geliyor. Bundan kendiside müslüman olan ananemde rahatsız durumda. Ezanın sesini azıcık kısmaları için telefon ettiğinde bu sefer ezanın sesi daha yüksek çıkmaya başlamış. Bu terbiyesizlik değilde nedir?! Böyle yaparak o ezanın en ufak bir kutsallığı bile kalmıyor.. Bunu yapanları gördükçede dinin ne olduğunu tekrar düşünmeye başladım zaten.. Ezan sesini herkez dinlemek zorundamı? Bu ülkede herkez müslümanmı? İsteyenler zamanı gelince radyoyu televizyonu fln açıp ordan dinlesinler. Yada ezanı türkçe yapsınlarki hepimiz anlayalım. Anlamsız naralarla bir duanın ne değeri kalır. Herkez arapça bilmek zorundamı? Kuran'ın ve ezanın arapça olup olmaması, arapça olan Allah kelimesi yerine Tanrı'nın kullanılması neyi değiştirir? İstediğin dilde isim tak, bu onun var olup olmamasını, büyüklüğünün, yüceliğini değiştirebilirmimi? Kutsal olan dil değil, vermek istediği anlamdır. Dil sadece dildir
Din dersi En sevmediğim derstir. Nedeni din dersi olduğu için değil; Din dersi adı altında İSlam propogandası yaptıkları için. Sanki din eşittir İslam'mış gibi gösteriyorlar. Oysa o kadar çok din (inanç) varki... Bari kitabın ismini İslam dersi koysalarmış. Bir düşünün; Bir çocuk ilkokul 1'den lisesona kadar İslamın en güzel, en iyi din olduğu öğretilerek, ve diğer inançların kötülenerek anlatıldığı bir okulda büyütülüyor. Bu çocuk dinini kendi iradesiylemi seçmiştir yoksa başklarının oluşturduğu, ve çocuğun kendisinin sandığı bir iradeylemi? Bu bir beyin yıkamadır. Yada o tam şekillenmemiş beyne istediğimiz şekli vermektir. Çocuğa etraftaki sayısız seçenekleri öğreterek büyütürsek ona yavaş yavaş kendi beynini istediği gibi şekillendirme fırsatı veririz (Aslında her anne baba çocuğunun beynini kendi istediği gibi şekillendirir zaten. çocuklarını kendilerinin basit birer kopyası haline getirirler... Bunu bir yabancının yapmasındansa ebeveyinlerin yapması daha mantıklı tabi) Din dersi bütün bilinen inançları tarafsız ve eşit bir şekilde, tüm tarihi ve aşamalarıyla anlatan, dinin amacını, ne oldğunu, kısacası felsefesini anlatan bir ders kitabı olmalı. Ancak bu şekilde bunu okuyan çocuk zamanı gelince kendi inancını kendi seçebilir. Bi ekleme yapmak gerekirse, filozoflar dinsizdir, dine inanmaz gibi bir şey kastetmek istemedim. Biraz araştıranlar öyle olmadıklrını görür zaten
(En iyisi ben bu bloga DİN ile ilgili bütün düşüncelerimi yazayim. )
Birde Eşcinsellik günahmıdır konusu var.. NİSA SURESİ 15.VE 16 AYETLER 15. Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.
16. Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.
Evet günahmış. Kuran'da öyle yazıyor, eminim diğer dinlerde de buna benzer şeyler diyordur... Dogmatikliğe uymak lazım değilmi. Bizim yerimize bir kitap düşünsün. Evet günahmış, hadi eşcinsellere eziyet edelim İnsanların birbirine eziyet etmesini söyleyen bir dine inanmam ben...Eşcinsel olmak günah ise eğer, bu günah Tanrı'ya aittir. Eşcinsel insanı eşcinsel olarak yaratan kendisidir çünkü. ''Yaratılanı severim yaratandan dolayı''. Eşcinsel insanı yaratan Tanrıyı seviyorsan, eşcinsel insanı neden sevmiyorsun Çünkü eşcinsellik sonradan seçilen birşey değildir; Her insanda bir miktar kadınlık hormonu ve bir miktar erkeklik hormonu vardır. Hangisi daha çoksa, ona göre karşı cinse yada aynı cinse cinsel yönden istek duyarsın. Bu eşcinsellerin suçu değil. Doğmak suç olamicağı gibi eşcinsel doğmakta suç değildir.
Bunlara cevap olarak; Tanrı hepimizin içine iyiyi ve kötüyü koymuştur, ve seçimi bize bırakmıştır, diyorlar. Şimdi iyi olan karşı cinse ilgi duymak, kötü olan aynı cinse ilgi duymak değilmi. Ozaman burda büyük bir haksızlık söz konusu, Tanrının insanlara daha doğmadan uyguladığı eşitsizlik; Çünkü her insana farklı oranda iyi ve kötü koymuş. Bazılarına erkek olduğu halde çok miktarda kadınlık hormonu koyup azıcık erkeklik hormonu koymuş, ve hadi seç bakalım iyiyi demiş Bazılarına ise hem erkek yapıp, hemde erkeklik hormonunu yüksek tutmuş. Bu durumda bu adamın iyiyi seçmekte bi çaba göstereceğini sanmıyorum; Tanrı onun yerine seçmesi gerekeni seçmiş zaten.. Peki tanrı ilk bahsettiğim o kadınlık hormonu yüksek olan adamdan ne istiyordu? Tanrının gözünde her insan eşit değilmidir??? İyi olan seçim bizi mutlu etmeli değilmi? Peki olduğundan farklı davranmaya çalışmak iyi birşeymi? Böyle yapmaya çalışmak iyi hissetirirmi? Bu insan için yararlımı? Hiç sanmıyorum Tanrı iyi ve kötüyü yanlış seçmiş olmalı... Ama o asla yanılmaz değilmi Bir bildiği vardır elbet
Aileler çocuklarının bu doğuştan gelen seçimlerine saygı göstermeli, onları olmadığı biri gibi davrandırmaya çaılşmamalı. Bu çocuklarına yapıcakları en büyük kötülük olur. Böyle yapmak çok kötü sonuçlar doğurabilir. İntihar bile....
Çoğumuz bi eşcinsel gördüğümüz zaman tiksinir, iğrenir, korkar, eziyet eder, ve dışlarız (Aynı ayetlerin buyurduğu gibi) Oysa bu onlardan korkmak vb gibi şeyler bizim bilinçaltımızda 'acaba bende eşcinselmiyim' sorusunun bir sonucudur. Ama bu soruyu asla bilincimize çıkarmayız, çünkü olabilecek cevaplardan korkarız. Buda aslında eşcinselleri sevmeyen toplumun bir sonucudur Herkez kendine bir sorsun; ben eşcinselmiyim diye, olabilecek cevaplardan korkmayın. çevrenizin size uygulayabileceği baskıdan korkmadan, çünkü böyle bir çevre sizi sevmiyor, önemsemiyor, istediği gibi şekilllendiriyor demektir. Çevrenin kölesi olmaktan kurtulun ve sorun. Ben sordum. Hatta ilk eşcinsellerin ne olduğunu, nasıl olduğunu öğrendiğim zaman. Erkeklere baktım birşey hissediyormuyum diye. Ve hayır, ufacık bir kıpırtı bile olmadı.. Eğer olsaydı şimdi hayatım gerçekten farklı olurdu
Bilim dünyası ise eşcinselliğe bir hastalık olarak bakıyormuş. Yani bir arkadaşım öyle okumuş. Ben ise kesinlikle katılmıyorum.
En son tarafından Cuma Kas. 16, 2007 10:12 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | vasko Moderator
Mesaj Sayısı : 919 Yaş : 35 Kayıt tarihi : 29/12/06
| Konu: Geri: DİN Perş. Ağus. 16, 2007 7:51 am | |
| Hastalık Nedir? Çevresel negatifler veya kişisel negatiflerin ya da bunların her ikisinin birlikte toplam etkilerinin, insan vücudunda yol açtıkları sistem bozukluklarına hastalık denir. Adı her ne olursa olsun hastalık sadece bir sistem bozukluğudur. Bioenerji ilmi açısından; hastalık, sadece sistem bozukluğudur. Vücudun yaratılışta mükemmel olarak kurulmuş bulunan ahenginde görülen bir aksaklıktır. Kısaca bir ahenk bozukluğudur. Mükemmelik nedir? Her insan aynı mükemmeliktemi doğmak zorundadır? O mükemmeliğe uymadan doğan insanlar mükemel değil, hatta hastamı oluyor? Dünyadaki çoğunluk eşcinsel olsaydı, ozaman şimdi normal kabul ettiğimiz (karşı cinse ilgi duyma olayı ) şey hastalık olrak kabul edilirdi. Tamam eğer bu bir hastalık ise iyileşip iyileşmeme kararını hastaya bırakmalıyız. Çünkü zorla iyileştirmeye çalışmak tam tersine daha çok kötüleşmesine sebep olur. Son kararı o vermelidir. Hastalığından memnun ise, ve ve bir sorun görmüyorsa bana göre o hastalık değildir. Eşcinselliğin hastalık olup olmadığını eşcinsel olna karar verir. Hasta olup mutlu olmayı, iyileşip mutsuz olmaya tercih edilir. Türban yada Baş örtüsü
Son zamanlarda çok fazla gündemde olan bir konu. Üniversiteye türbanlı girmeli girmemeli fln o konulara değinmicem. Sadece anlamak istiyorum: Nedir bunun mantığı? Yani bu sadece kıl Bizim bi din hocamız vardı okula girmeden önce başörtüsünü çıkarır peruk takardı.
Sordum - ne farkı oldu, ikiside kıl. -Olurmu? Birisi kökü bende olan gerçek saç, diğeri sahte. -ee dedim, kökü sende olunca noluyo olmayınca neoluyo?
Cevabı alamadım. Yani erkekler 'oo! kadının saçı gerçek' deyip tacizmi edicek?? Peruk takıncada 'saçı gerçek değil deyip bakmicak bile öylemi?? Lan kadın perukluyken peruksuzkenden daha güzel oluyo E ne anladım be bu işten... İnsanlar bi kıl topluluğunu göstermemek için neler yapıyo ya.. Kılın tesettürle ne ilgisi var? Ayrıca Müslümanlık bir çöl ülkesinde doğmuştur. Orda kumlar gözlerine kaçmaması için, güneşten korunmak için fln baş örtüsü takarlardı. Aynı adeti tekrarlamanın ne gereği var.. Eğer İslam havai adalarında ortaya çıkmış olsaydı, belki baş örtüsü yerie hindistan cevisi sütyenler giyerdik belki
Ha tamam böyle yaparak başka insanların bakmasını istemiyorlar.Ama böyle abartılı bi şekilde yaparak işi daha kötüleştiriyorlar. Hepinizin bildiği gibi yasak olan, gizlenen şey daha cazip gelir. Örneğin İslam ülkelerinde, internetten pornografik içerik araması daha fazlaymış (İran, Suriye, Türkiye vs) Bunun nedeni cinselliği kötülememiz, sapkınlık olarak nitelendirmemiz, cinsellikle ilgili hiç birşey konuşmamamız. Ve konuşmadığımız için bununla ilgili sorunlar artıyor; Aile içinde karı koca cinsel tatminsizliği oluyor ve bununla beraber gelen sorunlar.. Ama asla çözüme gidilmiyor... Neyse konuşmadığımız için buna tepki olarak, buna ilgimiz daha çok artıyor, yasakları görebilmek için internetten coşuyoruz Oysa cinsellik yemek içmek kadar doğaldır. İnsan olmanın bir özelliğidir. Yaşamın sırrıdır. Ölümün düşmanıdır. Ölüme çok ilgimiz var ama buna ölüme ilgi gösterdiğimz kadar ilgi göstermiyoruz. Asıl ölümle ilgili konuları kötülemeliyiz. İnsn yemeye içmeye düşkün olduğu kadar sexede düşkün olanilir. Penisimizde kolumuz ve bacağımız gibi bir organ. Neden ona cezalar veriyoruz...
Herneyse, bu konuyla ilgili aklıma birşeyler geldikçe eklemeye devam edicem...
En son tarafından Cuma Kas. 16, 2007 10:13 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | ied_1 gri
Mesaj Sayısı : 14 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 30/09/07
| Konu: Geri: DİN Paz Eyl. 30, 2007 3:21 pm | |
| ölüm bilinmezlik degildir.ölümü tatmadıgımız için bilmiyoruz. dogmadan öncede yasamayı bilmiyorduk. bu söylediğimin dinle bi alakası yok. sadece benim düşüncem. mademki felsefe. dünyaya neden niçin geldiğini düşüne bilirsin. bir de belli bir dinin üstünde durmayacam demişsin ama islam dinini hedef almışsın. | |
| | | ied_1 gri
Mesaj Sayısı : 14 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 30/09/07
| Konu: Geri: DİN Paz Eyl. 30, 2007 3:22 pm | |
| insanlar özgürdür. herkes istediği dini istediği gibi yasama hakkına sahibtir. | |
| | | vasko Moderator
Mesaj Sayısı : 919 Yaş : 35 Kayıt tarihi : 29/12/06
| Konu: Geri: DİN Paz Eyl. 30, 2007 6:53 pm | |
| Ölüm biz onu tadana kadar bir bilinmezliktir. Belkide çıktığımız kuyuya geri dönmektir ölüm.. Kim bilir... Evet haklısın. Sadece din için yazıcaktım ama çoğunluğu müslüman olan bir ülkede yaşarsan din deyince akla ilk gelen İslam oluyor haliyle. Bunun için özür dilerim. Bu konu hakkında çok şey söylenir. Bunlar zamanında sabahın köründe yatakta aklıma takılıp sadece rüya olarak kalmasın diye yazdığım sıkıcı fasafisolar... | |
| | | gulosh mavi
Mesaj Sayısı : 99 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 10/12/07
| Konu: Geri: DİN C.tesi Ara. 15, 2007 1:19 pm | |
| baş örtüsü benim de çok takılıyor aklıma... örneğin üniversitede sınıf bazı sınıf arkadaşlarımı görüyorum, okul kapısından girer girmez başörtüsünü çıkarıp peruk takıyor, ki bu peruk kendi saçlarına göre daha parlak, dikkat çekici birşey yani ne anladım ben bu işten? yeterki kökü kendisinde olan saç teli gözükmesin, yapay ve daha çekici olan saç onların başında yerini alabilir... bir de sırf başını kapatmadığı için evden çıkarılmayan eziyet edilen kızlara çok üzülüyorum.. mesela benim bi arkadaşımın ortaokulda başını kapattılar, lisede kız lisesine gitti lise boyunca başının açık olmasına izin verildi yüksek aile meclisi tarafından ama lise bitti önüne iki seçenek sunuldu: ya başı açık kalacak evden dışarı adım atmıcak, ya da başını kapatacak istediği yere gidecek stediği arkadaşıyla görüşecek. ne demek şimdi bu? bi nevi 'yeter ki saçının tek teli görünmesin, istediğin her haltı yiyebilirsin' demek mi yani! çok saçma çook... kendim bu konularla pek ilgilenmem araştırma da yapmam ama annem çok ilgilenir. dediğine göre: önceden arap kadınları üzerilerine birşey giymez sadece başlarına bir örtü alır, örtülerini arkaya doğru salarlarmış (vücudun üst kısmında ne var ne yoksa açık). islam ortaya çıktığında, onların örtülerini önlerine alarak göğüslerini kapatmaları emredilmiş. başörtüsünün kaynağı burasıdır. bunun evirilip çevirilerek saçının tek teli görülürse cehennemde yanarsın mantığına nasıl dönüştürüldüğünü anlayamıyorum... | |
| | | | DİN | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |