SAVAŞ VE SANAT,
Parantez İçinde Sanatçı
İnsanoğlu, süregelen gelişiminde
hep savaşçıdır. Yaşamak için öldürmüştür. Bu yüzden ok’un yön gösterdiği bir
gezegenin hükmeden canlıları olmuştur.
İktidar savaşları, sanat ve
sanatçı için anlamsızdır. Çünkü sanatçı kültürel süreci oluşturan temel
taşlardan biridir ve sorumluluğunun farkındadır. İnsanoğlu, savaşın sanata ve
bilime getirdiklerini, götürdüklerini düşünceleri ile ifade etmeye başladıktan
günümüze kadar hep tartışmıştır. Sanat insanının kendini ifade etme
ihtiyacından doğmuştur. Sosyal yaşamın gelişmesi ile boyut değiştirmiş günümüze
kadar sanatı ve sanatçıyı etkileyen olgular doğrultusunda kendisine yön
vermiştir.
Savaşın sanata etkisini Rönesans’tan
alıp bu güne getirirsek, basit bir örnekle İstanbul’un fethinin Rönesans’a
etkisinden de yola çıkmamız gerekir. Göç eden bilim ve sanat adamları kıymeti
bilinmeyen değerlerden değil midir? Bu insanlar atmamışmıdır yeni oluşumun
temelini? Bu günkü modern dünya, onların bilgi ve birikimlerinden doğrultusunda
oluşmamış mıdır? Aksi hiçbir zaman iddia edilemez değil mi? Anadolu
topraklarının birçok uygarlığa ev sahipliği yaptığı, uygarlığın beşiği olduğu
söylenir hep. İstila altındaki topraklarda süre gelen ve zamanla yozlaşan
kültür, söylemin değil de eylemin (barbarca) olduğu zeminde boy gösterir bu
kaçınılmazdır.
İsimlendirilmiş sanatın geçmişi
aslında o kadar da eski değildir.(süreç eskidir ama). Yakın tarihe kadar
yapılan dünya savaşları, yeni sanat merkezlerinin oluşmasında da en büyük
etkendir.
I.Dünya savaşı sonradan ortaya
çıkan Dadalar, tepkisel göstergenin en iyi örneğini vermediler mi? 1945–1960
yılları arasında etkili olan informel sanat, Avrupa’da II. Dünya savaşından
sonra ortaya çıkan tüm sanat akımlarını kapsarken amacı neydi? Sanat söylemini
neden tek potada söyleme gereksinimi duyuyordu. Sanat ve bilim devamlı
birbirinden beslenirken II. Dünya Savaşının bilimsel iğrençliklerine karşı duygusal
tepki gösteren Kobra, neden en ilkel(primitif) ve günü itibari ile en popüler
olan sanattan besleniyordu.
Uzun uzun örneklerle kimseyi
sıkmak istemiyorum, çünkü bu yazıyı savaşı çıkaran hiç kimsenin(zaten yok)
okumayacağını biliyorum.”sistem düşünmez sadece uygular ve sonrasında yine
düşünen insanlar tarafından sorgulanır”
Bu yüzden bana “ Savaşa Hayır”
sloganı çok popüler geliyor. Dünyada barış isteyen Dünyadan habersiz(kültür
mirasyedileri)bildiği kadar yaşayan, merak etmeyen insan yığınları kapımızda ki
savaşa prim verenlerle aynı düşünce ve gelişimin zavallıları, zavallıları
diyorum çünkü zavallılar birbirileri ile savaşırlar. Kendisi ile savaşan gerçek
savaşçılar bireysel sorumluluğu olan sanatçılardır.
Toplumsal olaylar, duyarsız
bırakmadığı sanatçıyı üretmeye zorlar. Birbirlerine yok ettiren, diğerlerine
ürettirebiliyorsa çok bilen dünya liderlerinin ve kurmaylarının oturup
düşünmesi gerekmiyor mu? Joseph Beuys’un keçe elbisesinin, Picasso’nun Guernica’
sının oluşum öykülerinin sanırım buraya tekrar yazmama gerek yok.
II. Dünya Savaşı ile Avrupa’nın
kaybettikleri, kazandıkları düşünülmelidir. Yeni sanat merkezinin Amerika
olması(1950 sonrası) Sanatına, sanatçısına sahip çıkamayan kültür
mirasyedilerinin eseridir. Çünkü göçler savaşlarla depreşir. Dünya kültürü ve
sanattan sorumlu yürekler yaşamak zorundadır. Ölmekten değil hiç yoluna
öldürülmekten korkarlar.(haklıdırlar da)
Dünya savaşları, sanayi devrimi
sonrasında oluşan süper güçler, uzay çağı, bilgi çağı v.s. oysa çağ hep savaş
çağıydı. Daha jeolojik gelişimini tamamlayamamış bir gezegeni yok etmeye
çalışan zavallılar, kendilerine göre yeni bir hesabın senaryoları ile yaşayıp
yüksek hedeflerin planlarını kurarlar. Yanlarındakine sonucun farkına varmadan
hiyerarşiye prim verirler. Sistem üzerine sistem kurarlar ama hep gelen gideni
aratır.
Savaşın yok ettiği değerler
arasında kesinlikle sanat olmaz. Yok, ettiği sanat eseri ve sanatçılardır.
Bu da savaşın ayıbıdır.
Harun ANTAKYALI