Babaannemi kaybettim kısa bir süre önce… Yirmi küsür gün olmuş… Dün bir aile sohbeti esnasından farkettik… Ne de çabuk geçmiş… Bunu hissetmedim bile… Babaannemin vefatından artakalan ve zihnimde yer eden çok önemli şeyler vardı… Babaannemin cenazesinin her evresini izledim inanın… Yıkanması, kefene sarılması, tabuta koyulması, gömülmesi… Hiç ama hiç etkilenmedim… Çünkü ölüme alışkın biriyim… Bu sevdiklerimden ölümünü gördüğüm dördüncü cenaze merasimi… Ölüm bir doğa kanunu, inananlar için ise Allah’ın emri… Yani inanan için de, inanmayan için de olması gereken, alışılması gereken bir olgu… Doğmak gibi, susamak gibi, acıkmak gibi, hastalanmak gibi… Bunun farkındayım… Ama dün gece düşündüm ki bu ölümden zihnimde kalan dehşet anları mevcut… Kanımı donduran, içimi donduran, bana yeninden insanlığımı ve insanlığı sorgulattıran…
Babaannem henüz ölmemişti… Hastane de yatıyordu… Normal bir hastalığı yoktu ve şeker hastasıydı… Şeker hastalığını yaşayan bilir; ki şirret bir hastalıktır… Dünyanın en acımasız insanına rahmet okutur… Bu yüzdendir ki babaannemin bacağını kestiler ölmeden önce… O yetmedi diz üstünden kestiler… O yetmedi leğen kemiğini almaya kalktılar ve aldılar… O yetmeseydi belin üzerinden keseceklerdi ki babaannem vefat etti… Bir nevi acılarına son verdi… İnanın, o bir kere ölürken bizler, onu sevenler oralarda on bin defa öldük… Ne kötü bir şeydir sevdiğiniz, bir zamanlar elinden su içtiğiniz, yanaklarını öptüğünüz insanın parça parça ölüme gitmesi… Parça parça ölüme yollanması… İnanın ama inanın bunların hiçbirisi zihnimde çok da derin yaralar açmadı… Dediğim gibi; ölüme alışkın ve kabullenebilen biriyim… Asla ölüm karşısında yıkıma uğramam… Gözyaşı dökerim, onu özlerim, şiirlere, yazılara dökerim acımı ama yıkıma uğramam… Ama, bu sefer ki yaşadığım şeyde babamın yaşadığı bir olay zihnimde tarif edilemez acılara sebebiyet verdi…
Torunu olarak beni yıkan bu acı verici olayın, onun oğlu olan, babamın zihninde nasıl yaralara sebebiyet verdiğini düşünemiyorum bile… Ve babamı çok iyi anlayabiliyorum… Babamla çok konuda görüş ayrılığına düşsek bile, belki de bu konuda ona katıldığım, acısını ve öfkesini paylaştığım kadar hiç bir olayda paylaşmadım… Olay şöyle meydana geldi:
”Henüz babaannem ölmemiş… Dediğim gibi her geçen gün zehirlenmiş kan ayaklarından yukarıya doğru çıkıyor ve parça parça ölüme gidiyor… Önce ayak kesildi, kan durmadı ve çıkmaya devam etti… Sonra dizden kesildi… Yine durmadı ve diz üstünden kesildi… Yine durmadı kan, ve kasık hizasından kesildi… Dedim ya; o bir defa öldü bizler on bin defa… Hastane koridorlarında, evlerde, arabalarda yatıp kalktık, hepimiz perişan olduk… Halalarım, eniştelerim, akrabalarım, babam, annem, kardeşim, ben, yeğenlerim… Hepimizin zihninde tarif edilemez yaralar açtı bu hazin olay… Birgün babam yalnız başına hastanede beklerken hemşireler ve doktorlar içeriye girer… Güvenlik görevlileri ile selamlaşırlar ve güvenlik görevlileri bu guruba sorar: ”Hayırdır… Bu saatte niye geldiniz?” Bu gurup cevap verir, gayet neşeli, gülerek ve kahkahalar içinde; ” A hah hah hah! Bacak kesmeye geldik!…” Hastane inlemektedir kahkahaları ile ve babam beyninden vurulmuşa döner… Düşünebiliyor musunuz? Annesinin parça parça ölüme gittiğine şahitlik eden bir adam… Resmen ölüme gidene kadar annesine yoldaşlık eden bir adam… Artık umudu azalmış, yıkılmış, yorgunluktan ve hüzünden bitâp düşmüş… Bir süre şaşkınlığını gizleyemese de bu gurubun arkasından sessizce gider, ve tokat gibi gelecek olan şu sözü söyler; ” Pardon, az önce kahkahalarınıza meze yaptığınız, bacağı kesilecek olan bayan benim annem oluyor”… Ve başka hiçbir şey söylemeden, sorun çıkarmadan ardına dönüp gider…
Bu olayı bize anlattığında beynimden vurulmuşa dönmüştüm… Tamam, sizler başarılı Türk hekimlerisiniz… Sayısız operasyondan yüz akı ile çıkabilmiş, Gazi Mustafa Kemal’in ”Beni Türk hekimlerine emanet ediniz…” dediği, hepimizin iftihar ettiği hekimler… Bu olaylara alışkınsınız, etkilenmiyorsunuz ama vicdan nerede? İnsanlık, insani değerler, saygı, sevgi, empati, düşünce, kibarlık, nezaket nerede? Anladım ki ******’ün övgü ile bahsettiği hekimler değilsiniz artık sizler… Özel hastanelerin sizlere sunduğu dolgun maaşlar ile hasta yakınlarının birer kalbi olduğunu unutmuş ve onları müşteri gibi görmeye başlamışsınız bile… Artık Tıp Fakültelerine bir de ”Vicdan ve insanlık dersi” eklenmeli…
Yoksa sanmıyorum ki Mustafa Kemal sizler için bu kadar övgü dolu bahsetsin… Düşünebiliyor musunuz?
Mustafa Kemal’in yaveri, Paşayı muayene etmeye giden doktora rastlar ve sorar:
”Nereye doktor bey?”
Doktor cevap verir:
” Mustafa Kemal siroz olmuş… Hayati tehlikesi varmış… Onu tedaviye gidiyorum… A hah hah hah! ”
Hiç sanmıyorum…
Ama hiç…