Küçük oyuncaklarız medeniyetin elinde madara olan... Oysa sıcaklığın güneş kadar yakın tenime aşk... Sadakatin kadavra ile eşdeğer görüldüğü bir oyun bu, yeni oyun evimizde bizlere sunulan... Küçücük kalplerimize yerleştirdiler bu fuhuş tuzağını en fesat öğretmenler aracılğı ile ve tertemiz bedenlerimize... Dokunmanın saflığını, öpüşmenin asaletini unuttuk bu soytarı cumhuriyetinde... Siyahlar kuşandık iyi olmak adına, ya da beyaza büründük curcunalı kabristan törenlerinde... Tenden tene, bedenden bedene sürükleniyoruz yalnızlık cinnetlerinde... Toprağı dahi kirletiyoruz hücrelerine zevk bulaşmış bedenlerimizle..
Utanmadan sadakatimi besliyorum sana sevgilim, ve bedenimi yıkıyorum sensiz geçen saniyeler ile... Yokluğunun bonservisini brüt gündelikler ile erkekliğime bölüyorum... Buruk bir burjuvazi çocuğu gibi yaşıyorum kalabalık aşk fırsatları arasında... Çağcıl dünyada cüzi cezalar ile kurtulabileceğim bu kapital ihtiyaçtan, loğusa dönemindeki hayaline sığınıyorum... Sistematik bir şekilde tekrarlıyorum bunu her gece, şirret bir curcunaya çeviriyorum yalnızlığımı...
Sen olmadığın için bu kadar güzelsin,
ve ben hiç olmadığın için sana sadık...
Sen olmadığın için sadece benimsin,
ben ise sadece bende olduğun için senin...
Yalvarırım biri kessin bu sanatsal film şeridini en şatafatlı yerinde,
sona ersin sansasyonel yakarışlarım...
Cihan TEKİN
Parantez İçi Hayatlar