Çevre sanatında sanatçılar, doğayı sanat nesnesi olarak kullanırken bazen doğanın tesadüfi sonuçlarını bazen de doğaya müdahalelerde bulunmayı seçiyorlar. Bu müdahalelerde doğa ile çok çeşitli malzemeleri bir araya getirmişlerdir. Hiç şüphe yok ki bu malzemelerden en uygunu da kil veya topraktır ve sanatçılar çevre sanatının bir çeşidi olan arazi sanatında bu malzemeyi kullanmaya başlamışlardır.
İnsanın bilinen en eski tarihinden beri toprağın onlar için önemi çok büyüktür ve bu malzemeyi hayatlarının her alanında kullanmışlardır. Toprak, bazen hayatta kalmak için bir nimet, bazen de hayatlarının son noktası olur. Bu sadece toprağın öyküsüdür. Oysa ki insan için doğa başlı başına bir önem taşımaktadır. Fakat insan bunun tam olarak bilincine varamamış olsa gerek ki, ekolojik bozulma gün geçtikçe artmıştır. İşte tam da bu noktada çevre sanatının amacı ortaya çıkmaktadır; ekolojik açıdan doğayı kirlenmekten kurtarmak, zenginleştirmek ve yaşanılan problemleri sorgulamak.
“Edda Kollweit, 1992 yılında kiremit yapımında kullanılan kili şekillendirip kare formlar biçimine getirdi, çalışmasını su, ateş, hava gibi doğal unsurlar aracılığıyla değiştirdi. Çalışma şu aşamalardan oluşuyordu. 1) Formlar dikey olarak yerleştirildi, 2) Formların çukur kısımları yukarıya gelecek şekilde düzenlendi, 3) Sanatçı daha sonra, formların çukur yerlerine yanıcı bir madde koyarak onları yaktı, 4) Çukur kısımlardaki madde yanarken yüzeyde değişiklikler meydana geldi, 5) Formlar yeniden yerleştirilerek, yanarak oluşan doku gösterildi.
“Edda Kollweit, 1992. Kil-Yanıcı Malzeme Hayami Shiro; 1927 Kogova doğumlu sanatçının
yapıtlarından mekan ve araziye dönük güçlü bir bilinç söz konusudur. Sanatçı
çalışmalarında kilin doğal halinin estetiğini vurgulamak ister. Japon
geleneğindeki tuğla yapımında uygulanan fırınlama tekniklerinden yararlanır.
Hayami Shiro; 1927. Tuğla Kili
Seramik ve heykel sanatçısı Virginia Scotchie, “mavi küreler” ini kuzey Caroline’da Asheville’de bulunan Kenilworth bahçelerindeki bir mekana yerleştirildi. Scothie’nin çalışması kırk tane seramik küreden oluşuyordu. Küreler kırmızı kilden yapılmış ve baryum mavisi yarı mat bir sır ile sırlanmıştır.
Virginia Scotchie, “mavi küreler”. Kil, Baryum Mavisi
Yarı Mat Sır
Piet Stockmans tekrara ve tekrarlanabilirliğe vurgu yapıyordu. Çalışmaları, sonsuz ve sonsuzluğun sınırlarının bir parçası olduğunu hissettirmek üzere küresel şeklin bilinçli düzeyinden kozmik bir alana yöneldi.”
Piet Stockmans, Kil
Dünyadan, malzemenin seramik olduğu arazi sanatı örneklerine, benzer eğilimler Türkiye’de de söz konusudur. Türk sanatçılar da bu ekolojik kirlenmeye, doğanın ve güzelliklerin yok oluşuna bir tepki vermeye başlamıştır.
NALAN DANABAŞHalen Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde çalışmalarını sürdüren sanatçı seramik malzeme ile arazi sanatını buluştururken dünyanın ve Türkiye’nin en büyülü ve güzel şehri İstanbul’un yok oluşunu konu almıştır. Nalan Danabaş’ın 1998 yılında yaptığı “Ey! İstanbul Nereye” isimli çalışmasında seramik ve arazi sanatını buluşturmuştur. Yaptığı eserde seramik malzemeye birer taş görünümü vermiş ve üzerine serigrafi baskı ile İstanbul’un bir çok farklı yerinde çekilmiş fotoğrafları yer almaktadır. Kentsel beton yığınlarından, tarihi görüntülere kadar İstanbul’un tüm görünümleri her parçanın üstünde belirirken, çimler arasında sergilenen eser sanki tarihi bir süreci anlatıyor gibi başlar ve yavaş yavaş gözden kaybolur. İstanbul’un her geçen gün değişen görüntüsünün hepimizin aklına getirdiği bu soruyu İstanbul nereye gidiyor? Sanatçı sormuş ve sorgulamıştır.
Nalan Danabaş “Ey! İstanbul Nereye”, 1998 Serigrafi
Baskı. Kil
Ayrıntı
LERZAN ÖZERMimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Cam Ana Sanat Dalı’ndan mezun sanatçı porselen objeler eşliğinde doğa elemanlarını, değişik araç-gereçleri bir araya getirerek, açık mekanlarda yaptığı çalışmalar ve kapalı yerlerde oluşturduğu enstalasyon çalışmalarında tarih öncesi menhir, dolmen ve krom lekelerini anımsatan arkaik düzenlemelere yer vermekte ve böylece eski dönemlerin kültür verilerini çağdaş bir biçimleme anlayışı içinde yansıtmaktadır. Sanatçı sahip olduğu bu sanat anlayışı içinde 1992 yılında yaptığı bu çalışmayı doğa ile özdeş bir şekilde sunmuştur. Kırmızı kalın ve dairesel hat, dünya ve doğa döngüsünü, üzerinde duran porselen objeler ise bu döngünün bir parçası olan insanlardır.
Lerzan Özer, 1992. Porselen,
İstanbul