Gerçekten büyüdüğümü anladığımda kaç yaşımdaydım? İlk aşık oluşum, ilk öpüştüğümde saat kaçtı? Kuzey yağmurluydu, güney sıcak, iç taraflar geceleri çok soğuktu… Nefes aldığm bölgelerden aklımda kalan tek şeyler bunlar… Şehirlere dairse pek bir şey yok… Şehirleri benimseyemedim, sıkıştıramadım kocaman gözlerimi şehrin giriş ve çıkış sınır levhalarına… İlk iyiliğimi kime yaptım, hatırlayamıyorum… Kötülük ile karşılık bulduğum zaman uzun süren depresyonlar yaşamıştım… Ama zamanla anladım, iyilik zaten bunun için var… Biz iyiysek, kötüye iyiyiz… Biz zaten iyiyiz, iyiliğe ihtiyacı olan ise onlar… Bizler sizler için elimizden geleni yapıyoruz… Sizlerde bizler için bir kaç… Neyse… Köpek öldürün, insan öldürün, silah satın, hiçbir zaman ”ben” olamayın e mi! Hiçbir zaman ”biz” olmayı beceremedim, belki de bu işin sırrı burada saklı… Saçımı okşayan bir annem vardı çünkü… ”Ben” olmak için bir sebep, bir kıvılcım…
Tavanda yıldızları görebiliyorsam, duvarda denizi, saçlarda dalgaları ve dudaklarda meyve açmış ağaçları… Belki de hepsi bu yüzdendir… ”Belki” diyorum, çünkü bundan da emin değilim… Hiçbir şeyin herhangi bir şey yüzünden olmadığını anladığım anı da hatırlayamıyorum… Evet, hiçbir şey, herhangi bir şey yüzünden değil… İnsan kalbi sandığınızdan daha büyük ve yetenekli bence… Biraz sol yanınıza bakmayı denediniz mi? Her şey onun başının altından çıkıyor! Hayat bir sahil yürüyüşüne benziyor… Sonuna geldiğinizde geri dönüşü olmayan bir sahil yürüyüşü… En son rüzgârlı bir Akdeniz akşamı geçirdim bunu aklımdan… Bir sahil şeridinde yürümeyeli bir yıldan fazla oldu… Hayatı unutacaktım belki de, yüzün olmasa…
Gözyaşlarında sonsuz okyanus berraklığını görmesem, hiç insan eli değmemiş, beyaz yunuslarla sevişircesine dalgalanan… Hayatı yine ve yeniden sorgulatan narin yanakların, annemin dizine benzeyen bakışların… Ağladığın zaman kulağıma keman sesine benzer bir şeyler geliyor… Saf huzur… Kırgınım adını koyamadığım herhangi bir şeylere… Biraz Adana’ya aslında… Ankara’ya, Sakarya’ya ve Mardin’e… Caddeye, müziğe ve dudaklara… İki araya ve bir dereye… Bak, görüyor musun içimdeki şair bozuntusu? Hâlâ aynı davayı güdüyorsun! Hâlâ aynı dava… Tuttum, tutuyorum… Kalktım kalkıyor… Şairler, secdeye varmış şeytan gibiler… Bu, fotoğraf karesi ile kandıramadıkları tek varlıklar hâlâ çocuklar… O şairi bir çocuğa dönüştürebilsem… Ah, dönüştürebilsem… Annemin dizi ve sevgilimin yüzü toprağa karışmadan… Sonsuzluk maskesi takmış, lanet hayat! Ardını, çok ardını gördüm senin… Ruhunu, anlamını, sözlük karşılığından daha fazlasını… Gözlerim hâlâ kocaman benim, hâlâ kocaman!