Gözüm televizyona takılıyor… Kendimi alamıyorum… Acun’u izliyorum… "Var mısın? Yok musun?" diye soruyor… Yarışmacılar el ele vererek sinerji yaratıp, kutunun içindekini değiştirebileceğini sanıyor… Hayatımda bu kadar havadan kazanılan para görmedim… Ama yine de izliyorum… Kudret Kurtcebe üstat bu alete "aptal kutusu" demiş ama bu aptalları esir alacağı anlamını taşımıyor belli ki… İnsanı aptallaştırıyor ve öyle esir alıyor… Öylece izliyorum… Bir kız var ve hayat hikâyesini anlatıyor… Öyle acıklı ki anlatamam… Her yarışmacının bir hikâyesi var… Yarışmacılar özenle bu tiplerden seçiliyor belli ki… Bayılıyoruz başkasının acı dolu hayatını dinlemeye… Kızcağız ağlıyor… Kırk bin YTL borçları varmış bankaya… Paraya çok ihtiyacı varmış… İzliyorum… Son dörde iki kırmızı, bir mavi soktu… Bir Yüz bin YTL, bir yüz yirmi beş bin YTL, bir tane beş yüz bin YTL ve bir tane de yedi yüz elli YTL var… Kız ağlıyor… Devam etsem mi etmesem mi diye düşünüyor… Birden diğer yarışmacılar da ağlamaya başlıyor… Senin buradan kırk bin YTL gibi bir parayla gitmeni istemeyiz, en az yüz bin YTL kazan ne olur, diyerek ciddi ciddi ağlıyorlar… Kız ağlıyor, onlar ağlıyor… Dakikalarca sürüyor bu… Hamdi Bey’in teklifi de yüz bin YTL zaten… Kız düşünüyor! Devam mı etsem, yoksa teklifi mi kabul etsem?…
Altı üstü bir kutu seçecek ya da yüz bin YTL’yi alıp gidecek… Sıkılıyorum… Balkona gidip bir sigara içiyorum… Geri dönüyorum… Kız, hâlâ düşünüyor… Herkesin iki gözü iki çeşme… Bir süre daha izliyorum ve sıkılıyorum… Sevgilimi arıyorum ve yaklaşık yarım saat konuşuyoruz… Geri dönüyorum hâlâ aynı tablo… Yine sıkılıyorum ve mutfağa gidiyorum… Biraz meyve yiyorum, balkonda hava alıyorum… Yaklaşık bir yarım saat daha… Geri dönüyorum ve hâlâ aynı tablo… Bir kız kırk bin YTL’yi yetersiz bulduğu için yüz bin YTL’lik teklifi yaklaşık bir saattir düşünüyor… Devam ederse beş yüz bin YTL kazanma şansı var, ama yüz bin YTL’lik teklifin kırk bin YTL’ye düşme ihtimali de var… Hâlâ tüm yarışmacılar ağlıyor… Kız ağlıyor… Acun, "Tüm Türkiye şu an seninle birlikte, senin buradan yüksek bir rakamla ayrılman için dua ediyor" diyor… "O ha! Abarttın Acun" diyorum… Sinirlenip balkona bir sigara daha içmeye gidiyorum… Yirmi dakika sonra geldiğim de hâlâ bıraktığım yerdeler…
Bir kız… Sadece kutu seçerek alacağı para için iki saattir Türkiye’nin en büyük kanallarından birini işgal ediyor… Diğer yarışmacılar ve izleyiciler ise acıklı hayat hikâyesinin hürmetine olsa gerek, kızın birkaç on bin YTL daha fazla kazanması için göz yaşı döküyor… Daha fazla dayanamıyorum ve televizyonu kapatıp odama geliyorum… Kitap okuyorum… Kitap okurken aklıma bir TEKEL işçisi geliyor… Sadece Ulusal Kanal’da yayınlanan direnişleri… "TEKEL satılamaz, milli sermayem satılamaz" diyerek direnen işçinin polisin sıktığı tazyikli su karşısında, kışın soğuğunda yere yıkılıp, üstüne tutulan su ile birlikte asfalt yolu yumrukladığı… Ağladığı aklıma geliyor… O, işçiyi yurdum kanallarından hiçbirisi görmüyor… On dakika dahi ayırmıyor…
Neyse, Cihan diyorum… Sen misin el alemin bir delisi… Düşünme bunları diyorum… Yine TV’ye gidiyorum… Aptallaşmaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum… Yarışmayı açıyorum ve kız yüz bin YTL kazanmış… Herkes mutluluk gözyaşları döküyor… Sinirleniyorum, geri odama geliyorum… Kitap okuma şevkimde kırıldı, hissediyorum… Gözlerimi kapatıyorum ve o, TEKEL işçisi… En son sadece ULUSAL Kanal’da gördüğüm, Şubat’ın soğuğunda tazyikli suya direnerek yeri yumruklayan işçi… Hâlâ bıraktığım yer de… Aylardır aynı kaldırımı yumrukluyor… Gözlerimi kapatıyorum… Gözümün önüne geliyor… Titriyor ama inatla direniyor… Sabaha dek asfalt yolu yumrukluyor… Polis suyu kesmiyor… O yumrukluyor… Polis suyu kesmiyor… O yeri yumrukluyor… Medya inatla işçiyi görmüyor… Sonunda TEKEL satılıyor, işçi işsiz kalıyor, acıklı kız medyanın iki saatini sadece kutu seçerek kullanıyor ve yüz bin YTL’yi alıp gidiyor… Herkes rahata eriyor… Allah’ın taktiri işte! Her şey olacağına varıyor… Uyuyorum…