Anatomi: Giriş (Gidiş)
Ellerim boşa kayar gibi gittin. Göz kapaklarımdan süzülen gözyaşım gibi bütünken tekile inen, üremeyi bilmeyen soyunu kurutan son ilkel kabilenin kraliçesinin yanaklarından süzülen bir yağmur tanesi gibi kaydın. Sen kayarken yıldızlar kaydı, dilek tutacak vaktim olmadı ve hangi ölünün arkasından dilek tutulur ki? İyi dilekler dualar dâhilinde geçti tüm sancılı gecelerim!
Büyüyordum hangi yaşlı fidan büyümez ki, büyürken ölüme koşuyordum sana koşuyordum. Yollarım hep uçurum hep sendin! Ölüme susamak değildi benimki çatlamış dudaklarımın kana olan ihtiyacıydı sana olan ihtiyacıydı. Takvimde günler hep sensiz geçiyordu ve yazmıyordu hiç bir takvim yaprağında ölüm yılın! Hangi mezar taşı senin artık bir önemi kalmadı çünkü sen göçtün buralardan beni bana bırakarak! Hangi kuş, kanadı kırık şekilde yaşayabilirdi ki? Hayattaydım ama sol yanım gidişine yenik düştü!
Bir gün derdim, o günler seni unuttuğum günlerdi. Sen yoktun artık kabullenmiştim, bir umut hani seni değil de Onu bulurum ümidiyle bekledim sabahları ve her bana açılan kucaktan o şefkati aradım. Artık saklamanın bir önemi yok söyleyeyim, ''İnsan ne oldum dememeli ne olacağım demeli'' derler. Benden iyi bilirsin bu sözü çünkü kulaklarımda yankılanıp durur hep! Bu yazıları Bir öğretmen olarak tebeşir kokan sıralarda yazmıyorum, bir genel evin 2. katında bekleyen bir beden bir ceset olarak yazıyorum sana. Her gelen erkekte açılan kollarda babamı bekler oldum ama hiç biri şefkatli kollar değildi. Canımı acıttılar çok acıttılar, daha yaşım 18’di.
Sen ölmüştün fotoğraf karesi bile bir şeyler açıklamıyordu. Ben seni değil babamı bekler olmuştum. Geldi, çok kişi gelirdi boş kalır mıydı hayır kapısı(Genelev)her gelen gibi gidelerdi. Yine atılıyordum budur diyerekten şefkatle açılan ama çoğu zaman hüsranla son bulan kucaklara. Zaman geçiyordu, zamansızlar diyarında yaşanılan ve hep tekrarlanan sahnelerdi hayatım! Gelecekti elbet, geldi de. Yine atıldım kollarına Hüsrandı ama Oydu bu defaki. İşi bittikten sonra ücreti ödemek için ceketini alırken cebinden yere düşen resimden tanıdım çünkü senin resmin vardı anne! Heyecanlandım, bende de o resmin aynısı vardı. Hemen temiz ve nur akan çeyizimin içinde o resmi çıkardım. Tabi o çeyizim senden kalan son fasıldı anne artık benim için temiz olmasa da, dantellerdeki kuş figürleri ötmese de! Gösterirken resmi, adam irkildi baba diyemiyorum tabi. İçim çimi yiyor babamı bulmuşum ve mesafeler aramızda uzuyordu. Kızım demesini beklerken , ''Orusbu!'' dedi bir den. Elini beline attı silahıyla bir el ateş etti. Öleceğimi sandı, bilmezdi tabi yarılı kuşun ölmeyeceğini, ta ki o sözcük vurunca yüreğime'' Orusbu!'' Gidiyordu hani ger gelen giderdi ya oda gidiyordu hani annemde gitmişti ya hani sıra bana gelmişti ya gitme vakti. Gidiyorum işte dudaklarıma sıkışıp kalan bir türlü doğru yeri ve zamanı bulamayan baba sözcüğü benlen gömülüyordu. Kefensizdim, bütün okyanusları bir araya getirseniz temizlenmezdim ben çünkü Orusbuydum babamın gözünde. Küçük kızı gitmişti her gelen gibi...
XsiR ( Kışaltılmıştır!)