Mevsimlerden hazan iklimlerden hüzündü…
İstanbul karalara bürünmüş, bir volkan büyüyor sessizce…
Hasretini hecelerken saat tik tak…tik tak… ılgıt ılgıt esen sen!
Seni düşündüğümde içimi eriten sıcaklığının yanında bir de sensizliği aklıma düştüğünde gör.
Ne sözcükler biriktirmiştim içimde sana söyleyemediğim…
Ve bir dost aradı gözlerim gölgelerin arasında…seni dinlesin, seni görsün işlediğim sözcüklerde….
Geceleri yoksul aşıklar gibi yıldızlara sığındım…
Masallar anlatan yıldızlara çıktım; Süreyya yıldızının bir karşılayışı vardı, seni sordu…. Masalsı bir dünya başladı, masalları elinden alınmış çocuklar gibi gözlerim ıslandı..
“Ne oldu” dedi…sustum…
Ruhumda esen fırtınalarla sesleri susturduğum kadar sessizliği haykırtıyordum adeta….
Ansızın kayan bir yıldız tutun diye fısıldadı kulağıma…tutun(l)dum..
Öyle hızlı kaydık ki kaç yıldız atladık sayamadım…
“Burası neresi?"
“Dur “demeye kalmadan kayboldu.Gidişine bakamadım bile gözlerim şaşkın takıldı can özüme…Dilim ketum…Ellerini tuttum öptüm doyasıya…inanamadım…yüzünü aldım avuçlarımın arasına gözlerinde o çocukluk heyecanımı yaşadım yeniden. Mavi denizleri, mavi gökyüzünü, mavi aşkı gördüm.… Ruhumuza sızan büyülü bir melodiyle sarıldık birbirimize…Bir beden olmuştuk adeta..bedenimiz değil benliğimizdi sarmaş dolaş…..Ayaklarımızın değdiği bir yer de yoktu....Kokusunu sineme çektim doyasıya….en güzel dansımızdı bu zamandan kayıtsız…sözcüklere de ihtiyacımız yoktu artık…Dudaklarımın kıyısında nefesini hissettim…
ve dudağımın kıyısında yarım kalan bir buse…
veda bile edemeden…..
Bir su içimi zamandı yaşadığımız…Öyle kısaydı ki aklım sende kaldı.
Saat yarım, ben yarım, gökte ay yarım, yüzümün ifadesinde ölüm yarım…
Her şey düşlerimizde kaldı..Bir su içimi zamanın düşlerinde sel oldu okyanuslara döndü..
Ve yıllar seni, masalları unutturacak kadar büyütse de ben hala kayan yıldızların ardına bakar seni ararım…