NURİ ABAÇ ’ IN İFADECİLİĞE DAYALI FANTASTiK YORUMLARDAN GELENEKSEL KAYNAKLARDAN ESİNLENEN HUMOUR RESİMLERİNE
1960'lı yıllarda Türk ressamları 1950'lerde gündeme gelen iki görüş üzerinde önemli sonuçlara ulaşmaya başlarlar. Bunlardan birincisi, Anadolu kültürlerini irdelemek ve bu esinleri çağcıl yorumlara ulaştırabilmek.
Bu yolda atılan adımlarda en önemli pay, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde görev alan Cemal Tollu'ya ait olur.
Özellikle Hitit Ortostadlarında yer alan kabartmalar üzerinde çalışan Tollu, Hoffman, Leger ve Lhote öğretisiyle Hitit sanatının figüre yaklaşımını birleştirmeye yönelerek yeni bir biçem yakalamaya çalışacaktır. Kunt figürler, profilden verilen gövdelerde şaşırtıcı eklem bağlantlıları, yüzün tüm anlamını yüklenen ve çehreyi kaplayan iri gözler ve semboller üzerinde yoğunlaşır Tollu. Ardından da bir çok ressam... Birdenbire, Hitit sanatının Protomlu Kent kapıları, tanrılar dizini oluşturan kabartmaları, savaş ve mücadele sahneleri, hayat ağacı çevresinde toplanan figürsel anlatımları, dolaylı ya da doğrudan doğruya tuvallere girmeye başlar.
İkinci kaynak geleneksel değerlere yönelmektir. Bu hareketin öncüsü Bedri Rahmi Eyüboğlu olacak ve özellikle de Onlar Grubu adı altında toplanan öğren¬cilerini bu görüş çevresinde toplayacaktır. Bu eğilim çevresinde de bir çok ressam toplanacaktır. Minyatürler, halılar, hatlar, çiniler, zaman zaman doğrudan doğruya çoğunda yorumlanarak resimlerin anlatımına katılacaktır .
Nuri Abaç işte bu yıllarda resim yap¬maya başlayacaktır. Mimarlık öğrenimi ile birlikte sürdürdüğü atölye çalışmalarını 1960'larda resim yapma kararı ile yürürlüğe sokacak ve biçem arayışlarına yönelecektir, Ankara'da. Öncelik Anadolu kültürlerinin, Hitit esin¬lerinindir. Dönemin sanatçıları gibi Abaç' da bu beğeni çevresinde toplanan ressamların ve doğrudan Hitit kabart¬malarının görsel değerlere yaklaşımlarını, yorumsal uygulamalarını ve düşünsel sorunsallarını irdelemeye başlayacak ve kendi anlatım diline ulaşacaktır. Abaç'ın seçimi ifadesel fantastik yorum¬lar olacaktır.
Duyguları, özellikle de korkulan duyumsatmayı amaçlayan expresyonlar üzerinde yoğunlaşacaktır. Korkuyu çığlığa dönüştüren ifadeyi vur¬gulayacak deformasyonlar üzerinde çalışmaya başlayacak, organik olarak parçalara ayrılmış gövdelerde yuvarlatılmış dokusal sarmalların sardığı gövdeler, yüzler ve özellikle de gözlerle fantastik expresyonu vurgulayacaktır. Bu aşamada mekan ve yaşam bağlamını sarsan simgeler resme bağımsız olarak katılmaya başlayacaktır. Balıklar, bisik¬letler, fantastik araçlar. Abaç'ın sanatında motifsel rozetlerin ortaya çıkması bu aşamada gerçekleşir. Tekerlekler, araçların ve bisikletlerin tekerlekleri motiflere dönüşmeye başlar. Resimsel anlatımının motifsel dili üzerinde yoğunlaşmasıysa 1970'lerde gerçekleşir. Abaç bu aşamadan sonra geleneksel kay¬naklara yönelen sanatçılar arasına katılacaktır. Folklor, ortaoyunu ve Karagöz araştırmalarının yoğunlaştığı bu dönemde ressamlarda konusal seçim¬lerinde bu konulara öncelik vermeye başlarlar. Bir başka söylemle sanatçının tuvalleri folklor oyunları, davul zurna, orta oyunu sahneleri ve karagöz motifleriyle dolmaya başlar. Hatta Ankara Sanat Kurumu'nun duvarları gibi bir çok mekan büyük boy Hacivat-Karagöz resimleriyle donatılmaya başlanır. Geleneklerin sanata yansıması savını benimseyen sanatçılar Karagöz- Hacivat' ı tuvallerine taşımaya başlarlar.
Abaç'ın seçimi gibi... Abaç bu aşamadan sonra görünümüne ulaşan çizgide görünüşünden ödün vermeden Karagöz tiplemeleri üzerine kurduğu yapıtlara imza atacaktır.
Nuri Abaç, kendisiyle yapılan görüşmelerin birçoğunda, "görsel" (plastik) kapsamına giren sanat dallarının tümünü - sinema da bu kapsama girer- insanların birbirleriyle "kutsal" anlaşma sağlayabildikleri bir "iletişim aracı" olarak gördüğünü ifade eder. Sanata yönelmesinin başlıca nedenini de, bu iletişimin sağlıklı ve sürekli olmasını sağlama amacına bağlar. Sanatın temelde bir iletişim yaratma isteğinden kaynaklandığı göz önüne alınırsa, Nuri Abaç'ın çok erken yıllardan başlayarak derece derece gelişen ve sonuçta, bu temel amaç çerçevesinde bütünleşen sanatının da, kitle ile bağları elden kaçırmamaya özen gösterici bir çizgi izlemiş olmasını doğal karşılamak gerekir. Daha ilk bakışta bu özellik, kitleden insana ve insandan kitleye doğru, karşılıklı bir ilişki olgusu üzerinde biçimlenen geleneksel işlevleri akla getirmektedir. Sanat üreten insan, ortaya koyacağı yapıtın , içinde bulunduğu toplum bireyleriyle kültürel, psikolojik ve sosyal kökenli ilişkiler ağı geliştirmekte birtakım işlevler üstlenmesi gerektiği görüşünden hareketle, yapıtını, bu noktada "olmazsa olsun" ilkesine göre biçimlendirir. Yapıt, sanatçının elinden çıkacak ve iletişim kuracağı toplumun malı olacaktır. Bir başka deyişle, işlev, kurgulanan estetik disiplinle bütünleşecek ve kitle, sanat yapıtından algılayacağı mesajı, bu estetik disiplin aracılığıyla benimsemiş olacaktır.
Nuri Abaç'ın 1970 başlarına kadar süren ve genel bir değerlendirmeyle "gerçeküstücü" olarak tanımalanan dönemi (10) üzerinde, daha aynıntılı olarak durmak gerekiyor. Masalsı varlıklar, ejderhalar, kentavroslar, mitolojik yaratıklar, ancak düşlerde yaşayabilen gerçek-dışı tiplemeler, insandan hayvana veya hayvandan insana dönüşen fantastik ecinniler, bu dönem resimlerinde, korkunç bir karabasan girdabından kurtulup yeryüzüne saçılmış , insanlarla senli-benli olmuş izlenimi yaratırlar. Kimi yerde giderek pelteleşen, kimi yerde yarı korkutucu-yarı grotesk görünümler alan, kimi yerde tarih öncesinin dinozorlarına özgü esatiri kalıplarından çıkarak insan bedenine yakın çizgilerle açık-seçikleşen bu figürler, Abaç'ın ilk resimlerinde Anadolu Hitit kabartmalarının fanteziye bulanmış örnekleri i halindedir. O nedenle, bilinç-dışının estetik evrimleşme kategorilerine uyarlanmış bu figürlerin prototiplerini, Anadolu mitolojisine duyulan yakın ilgiye bağlamak mümkün.Nuri Abaç, resme gönül verdiği ilk yıllardan bu yana, Anadolu mitolojisine, dinsel inançlarının kaynaklarına inerek, insan varlığının temelindeki yaşamsal özü kavramaya ve resimlerine, bu öz'den bir kaynak yaratmaya hep özen göstermişti. Temalar ve ilişkiler değişse bile, resminin alt yapısının , bu kaynağa ilişkin bir "tipoloji"ye dayandırmak, Abaç'ta her zaman resimsel bir yöntem niteliğini korumuşsa,nedeni budur.Daha çok da bundan olacak; bu güne kadar resmi üzerine yapılan değerlendirmeler, genellikle yöresellik kavramı çevresindeki görüşleri içermiştir.
Bilindiği gibi gerçeküstücü anlayışta imgelem alanı, en azından uyanıklık alanı kadar önemli bir gerçekliktir. Bellek görünrn bir düşün , bütününü değil, ancak parçalarını verir. Sonra bu parçalar bir araya getirilir ve böylece kurgusal öğelerin de bitiştirici bir işlev üstlenerek devreye girmesiyle, sanatsal bir paradigma ortaya çıkar.