İnsan soyu yaratıldıktan sonra, tanrılar gibi ölümsüz, ama onlar kadar güçlü olmayan insanlar yeryüzünde öteki canlı soylarıyla birlikte yaşıyorlardı.Tanrılar soyu, yeryüzündeki tüm canlılara kendilerini korumak ve soylarını sürdürmek üzere belli yetenek ve becerileri dağıtım işini Prometheus'a o da kardeşi Epimetheus'a bırakmıştı. Adlarının kökeninden de anlaşılacağı gibi Prometheus ne kadar ''önceden gören düşünen'' yani tedbirli , akıllı ise, Epimetheus da o kadar '' sonradan intikal eden'' tedbirsiz ve beceriksizdi. Bu yüzden elindeki imkanları hayvanlara bol bol dağıtınca,insan oğluna pek bir şey kalmadı.onun ne soğuğa karşı postu ne koruyucu tırnakları ,ne yüzgeçleri, ne de sivri boynuzları vardı. Prometheus kendi hatası sonucu tümüyle çıplak ve savunmasız kalan insanlara acıdı ve Olympos'daki kutsal ateşi çalarak onlara armağan etti. Tanrılar tanrısı Zeus, kutsal ateşi çalan Prometheus'u da onun kurduğu insanları da cezalandırmak üzere bir bela, bir kötülük planladı. Oğlu Hephaistos topraktan bir kadın heykeli yoğurdu,Zeus ona can verdi ve ses kattı; tüm tanrısal güzellikler ve fenalıklara bezedi, elini becerikli, yüreğini hünerli kıldı; öteki tanrıçalardan onu daha da süslemelerini istedi. Sonra da bu baştan çıkarıcı varlığı elinde armağan dolu bir kutuyla insanların arasına yolladı. Akıllı Prometheus, Zeus'un kinini ve öfkesini tanıdığı için, Zeus'un öç almak isteyeceğini biliyordu; bu nedenle kardeşine Zeus'tan hiçbir armağanı kabul etmemesini öğütlemişti. Ama 'intikali geç' Epimetheus bu şaşılası güzellikteki armağana kapısını açtı. Zeus insanlara kötülük olarak yalnız kadını göndermekle kalmamış, eline verdiği kutuyu da bin bir felaketle doldurmuş , açmayıp saklamasını sıkı sıkıya öğütlemişti. Ama gene Zeus'un kurnazlıkla Pandora'nın aklına yerleştirdiği Merak ona bu kutuyu açtıracaktı nasıl olsa. Nitekim Pandora hatasını anlar anlamaz kutunun kapağını kapadı; ve kutunun içinde,kötülükler fırlarken dışarıya çıkma fırsatı bulamayan Umut kaldı.
O güne dek mutlu bir yaşam süren ve salt erkek cinsten oluşan insan soyuna kadının ve onunla birlikte gelen kötülüklerin girişi böyle anlatıyor. Bir kadın düşmanı olarak bilinen şair Hesiodos'un bu efsaneyi eserinde, üstelik iki ayrı bölümde büyük bir zevkle anlatmasındaki özelliği bir yana bıraksak da, onun bu anlatıları tümüyle kendinin uydurduğunu düşünemeyiz. Ne kadar abartırsa abartsın bu anlatı, bu görüş kuşkusuz,ataerkil kültürün yetiştiği o dönemde geçerliydi. Ve o dönemin ilk yazılı ürünlerini verenler de, Homeros olsun Hesiodos olsun kadın cinsine pek iyi gözle bakmamışlardır. Homeros'un ilyada destanında anlattığı tüm olaylar gene bir kadının başının altından çıkmıştır. Yunanlılar ve troyalılar güzel Helene yüzünden dövüşürler; nice yiğidin kanı dökülür,nice ocaklar söner, Ve koca troya sonunda yerle bir edilir. Odysseus'un karısı Penelope'yi anlatmakla kadınlara karşı vicdanını biraz susturmuşa benzer. Antik dönemin yazarları arasında kadına ilk sıcak bakış tragedia şairi Euripides'den gelecektir.
Kadın cinsinin mitolojik anlatılar arasında yalnızca insan soyu içinde kötü gösterildiğine tanık oluyoruz.Çünkü kutsallık söz konusu olduğunda, doğrudan doğruya tanrı ve tanrıçaları ilgilendiren konular anlatıldığında kadın cinsinin erkek cinsinden iyi ya da kötü anlamda farklı kılınmadığı görülüyor. Bunun ötesinde, tanrıçalar içinden bazıları, eski anaerkil kültür uzantılarını muhafaza etmek kaygısıyla olacak, daha da kutsallaştırılmış, hatta değişik kutsallıklar kaynaştırılarak bir tanrıçaya maledilmiştir. örneğin Artemis tanrıça olarak ve tapınıldığı yörelere göre değişerek, hem bakire, hem kadın eş, hem de ana özellikleri ile donatılmıştır.