Ne kadar güzel geldin uzaklardan... Ne kadar güzel öptün beni yıpranmış ve korkutulmuş ruhumdan... Ne güzel hamile kaldın harabeye çevrilmek istenen benliğimden... Ne kadar güzel anladın beni öyle sen! Ne kadar güzel gezdirdin mora çalan dudaklarını boynumdan erkekliğime kadar... Harikalar yaratmak gibi haşin bir çabam yok... Kadınlığına kalfa olmak istiyorum artık sadece... Kalleşlik etmek istiyorum dostlarıma senin için... Bıktım bu ruhu sağır kalabalıktan... Yüzünü yüzüme yamamak... Sen olup sende yaşamak istiyorum... İçinde ki cenin kadar güvende hissetsem kendimi... Can olsam canında... Yediğinle beslesen beni... Gündüzleri terletip, gece olunca seni atkısız çıktığına pişman eden orospu havalar gibi insanlar... Önce bir güzel terletip sonra yavşak bir kış havası salıyorlar bedenime... Lanet kargaşa da şirret bir karın ağrısı çekiyorum... Kalabalık arasından sıyrılıp şifalı ellerin ile dokundun çocuk tenime... İnsanlar yalnız sana adadığım kelimelerime guruplar halinde saldırıyor... Yine de yetmiyor dar bakan kıskaçları...
Yüreğin ne kadar da geniş... Ne kadar da lütufkârsın sevdiğim... Beni anlamak için geldin şehrime... Uzaklardan anlamaya çalışmadın... Karalar salmadın insanlığıma... Mütevazılığime muhalefet kalkan kinaye silahları gülüşünle susturdun beynimde... Kızılay’da soğuk bir Ankara gecesi... Yürürken tabutuma doğru götürecek otobüse... Doğru ya nerden bileceksin? Ya da nasıl inanacaksın bu adamın yatağının tabuta döndüğüne... Kalemime damlıyor hasretinle komuta edilen gözyaşlarım... Hasretinin emrinden çıkamıyor bir tek damla bile... Telefonda ki sesin '' rahat! '' emri verirken, her ''hoşça kal! ''ın bir savaş sireni misali... Hepsi hücuma geçiyor. Durduramıyor sivil esaretim...
Sensiz kime dost olsam... Kime sırtımı dayasam yüz karası bir ensest ilişki... En iyisi yokluğuna bulamak koyunlaştırılmamış ve başı dik kalemimi... Denize karşı tutuşmuş yaşlı iki el olsak şu saniye... Torun torba sahibi... Yokluğuna çocuk gibi kelime doğurtmaktan bıktım! Koyuluk içine çekiyor kısa metraj dramatik komedimi... Mezzosoprano şarkılar besteliyorum puşt acına... Pusuya yatmış gözlerin... Gece olmasını bekliyor hayalin canımı almak için... Bir provokatör edasıyla isyana teşvik ediyor beni sana susamış kalemim... Kâğıttan her an patlamaya hazır kelimeler yaratmış sevdiğim... Düşlerimi ve hasretini katmış içine... Ben nasıl yokluğuna terör estirmeyim...
Sensiz nereye gitsem vizitesi hakaret olan kerhane...
Sensiz namuslu kalmak zor sevdiğim...
Kirlenecek yokluğunda konsomatris bedenim...
Zor dayanıyorum hasretinin yoksulluğuna, imdat sevdiğim!
Kırk kanaat geçiniyor zaten yokluğunda erkekliğim...