Amerika Birleşik Devletleri, yabancılar tarafından en kolay anlaşılabilecek ülkelerden biridir.
Bunu en önemli nedeni, Amerikan kamu iletişim araçlarının, yani Amerikan medyasının, yönetimin bütün sınırlama, kısıtlama ve yönlendirme çabalarına karşın, yine de işini iyi yapma çabasıdır.
Gazete ve dergileri iyi okur, televizyonları dikkatle seyrederseniz, Amerika'da neler olup bittiğini, bu ülkedeki yerel ve federal hükümetlerin neler yapmayı planladığını derhal, bütün boyutlarıyla algılayabilirsiniz.
Bu durumun ardındaki önemli yapısal ögelerden biri, gerek eyalet düzeyindeki gerekse federal düzeydeki devlet görevlilerinin vergi mükellefi olan vatandaşa karşı olan "hesap verme" sorumluğunun, medya tarafından ciddiye alınmasıdır:
Senato üyeleri, Başkan'ın adamlarını yani bizim sistemimizde "Bakan" dediğimiz kişileri, izledikleri politikalar açısından sorgularken, bu oturumlar pek çok televizyon kanalı tarafından canlı olarak yayımlanır.
Örneğin ben, 1960'lı yıllarda Amerika'nın dış yardım olarak verdiği hem bir doların yetmiş sentinin (yani yüzde yetmişinin) yine daha ilk aşamada doğrudan doğruya ticari etkinlikler (taşıma, sigorta ve benzeri yollar) aracılığıyla geri döndüğünü, o yıllarda
Birleşmiş Milletler bursuyla eğitime gittiğim Amerika'da televizyondan naklen yayımlanan bu "Senato sorgulamalarını" (Senate hearings) izleyerek öğrenmiştim.
Son günlerde
Amerikan Dışişleri Bakanı Powell, Amerikan Senatosu'nda Orta Doğu harekatı konusunda açıklamalarda bulundu.
Bizim televizyon kanallarımızın bazıları da bu haberi, önemli olduğu için, izleyicimize aktardı.
Bu haberi, Powell'in sözlerini doğrudan canlı yayından kaydederek veren kanallarımız, ne yazık ki Powell'in söylediklerinin önemini vurgulamayı ihmal etti.
Sadece
Cumhuriyet'in
Dış Haberler Servisi, olayın önemini kavramış ve Powell'in sözlerini, bu sözlerin anlamını da vurgulayarak okurlarına aktarmıştı.
Powell, Amerika'nın Orta Doğu'daki siyasal yapıyı radikal olarak değiştireceğini söylüyordu.
Aslında habere konu olan televizyon yayınını ben de izlemiş ve Powell'in bu kadar açık sözlülükle, Amerika'nın amacını bu denli kesin olarak dile getirmesinden hayrete düşmüştüm.
Sonuç olarak Amerikalı liderlerin kendi sözlerinden anlaşıldığına göre, A.B.D. Orta Doğu'ya "yerleşmeye" ve buradaki yapıyı tümüyle değiştirmeye geliyor.
Irak işgal edildikten sonra, gündemin ilk maddesi hiç kuşku yok ki Arap-İsrail anlaşmazlığının çözümüne ilişkin adımların atılması olacak.
Unutmayalım ki, Amerika'ya 11 Eylül 2001 saldırısını yöneltenler, bu saldırısının gerekçesi olarak Orta Doğu anlaşmazlığını ve Amerika'nın bu anlaşmazlıktaki rolünü gerekçe olarak kullanmışlardı.
"Terörü ortadan kaldırma" gerekçesi ile Dünyayı yeniden düzenleme iddiasında olan Amerika'nın terör konusunda bir "çıban başı" niteliğindeki Orta Doğu'yu kendi haline bırakmasını beklemek biraz fazla safdillik olmaz mı?
Irak operasyonundan sonra, hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, İran, Suudi Arabistan, Suriye, Yemen, Ürdün, İsrail ve Filistin, Orta Doğu'nun düzenlenmesinde kendilerine düşen payları alacaklardır:
Kimine "aslan payı", kimine rejim değişikliği, kiminin payına da sınır değişikliği düşecektir.
Ve işin en önemli tarafı:
Amerika Birleşik Devletleri, Orta Doğu operasyonu, yani bölgenin siyasal yapısının yeniden düzenlenmesi için Türkiye'ye muhtaçtır.
Dilerim bizim politikacılarımız bu durumu doğru ve ülkemiz çıkarlarına uygun olarak değerlendirir.
EMRE KONGAR
http://www.kongar.org/aydinlanma/index.php