Doğrusu Amerikan sanatında (Hitler'den kaçan Avrupalı sanatçıların oluşturduğu sanat demek daha doğru sanırım) kendilerine oldukça önemli bir yer edinmiş soyut-geometricilerin dünya üstündeki etkilerini tartışmanın yeri değil burası. Ne var ki, 90'lı yılların başından bu yana, yüzey resminin problemlerini çözememiş ve üstüne üstlük bir de figür resmiyle sentez oluşturmaya çalışan, boya anlayışlarıyla da soyut dışavurumculara dahil edilen garip bir eğilim kol geziyor Türk resminde. Mondrian'dan başlayarak renk, leke ve soyutlamanın doruğa ulaştığı ve dünya geleneğinde Matisse'nin de figüratif-dekoratif katkılarıyla giderek seçkinleşen yüzey resminin, yıllar sonra da olsa bizde de karşılık bulması kaçınılmazdı. İşte bu noktada 90'lı yılların son çeyreğinde ürünlerini izleme olanağı bulduğum Nihat Kemankaşlı, bence çok doğru bir seçimle -yukarıda sözünü ettiğim figüratif katkıyı, yine geometrik biçimlere dönüştürerek, yüzey resminin kendi figüratif anlayışını yaratmaya çalışarak kendine ayrıcalıklı ve
önemli bir yer edindi. Mekân, yani tuval karşısında bir serüven değil onun resmi. Ne boyanın, ne de çizginin, ne de çizgisel bütünü oluşturan desenin serüveni görülmez onun işlerinde. Tuvale geçmeden önce bitirilmiş, yaşanmış, incelenmiş, tüketilmiş ve artık kanıksanmış bir sürecin nesneleştiğine ve şeyleştiğine tanık oluruz; matematiksel bir yapının kuruluşu ve renkle lekenin oluşturduğu, çizginin de lekeleştiği kompozisyonlara açılır Kemankaşlı resmi; bu büyülü matematiği çözmenin yoluysa onun resmine akılla bakmaktan geçer.www.nihatkemankasli.com
Turgay KANTÜRK