Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Sinemaya dair makaleler

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
taziko
göşkuşağı (onursal üye)
göşkuşağı (onursal üye)
taziko


Mesaj Sayısı : 455
Kayıt tarihi : 22/12/06

Sinemaya dair makaleler Empty
MesajKonu: Sinemaya dair makaleler   Sinemaya dair makaleler Icon_minitimePaz Nis. 08, 2007 5:15 am

Nerede o eski ustalar?
Festival programında göz önce parlak yenilere gidiyor ama ustaları anmak, kaçırdıklarımızı yakalamak ya da hafızaları tazelemek için de imkânlar var




SEVİN OKYAY (Arşivi)

26.Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin programına ilk göz attığımızda, önce daha parlak, daha çarpıcı, yarışmalar nedeniyle daha heyecanlı bölümler çekiyor dikkatimizi. Pasolini, Fassbinder, Van Sant retrospektiflerinin hacmi de göz alıyor. Ama bu yıl festival programında gözden kaçacağından endişe ettiğimiz bölümlerde yer alan ustalar da var. İlki, bütün filmleriyle, özellikle de 'All That Jazz'le unutulmazlar arasına girmiş olan, dünyanın en iyi yönetmen, koreograf ve dansçılarından Bob Fosse. Müzikalin esas dönüşü, onun Broadway'den beyazperdeye taşıdığı gösterilerle yaşanmıştı. 'Hayatımız Müzikal' bölümünden onun filmlerinden 'Sweet Charity/Tatlı Charity', 'Cabaret' ve başrolündeki eşsiz Roy Scheider'le 'All That Jazz' var. Son filmse, Rob Marshall'ın 1975'teki Fosse Broadway gösterisinden perdeye aktardığı 'Chicago'.
Ustaları bir araya getiren bölümlerin ilki, 'Yıllara Meydan Okuyanlar', festivalin bu yıla özel bölümlerinden biri. Geçen yıllarda sık sık festivalin konuğu olmuş, en genci 69, en yaşlısı 99 olan altı usta, son filmleriyle bu bölümde yer alıyor: Vittorio De Seta, Otar İosselani, Jiri Menzel, Manoel de Oliveira, Alain Resnais ve Istvan Szabo.
Geçen yıl festivalin 'Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü alan Vittorio De Seta'yı, filmlerini izleyenler, hele gösterimdeki konuşmasını dinleyenler eminiz ki unutmamıştır. Gürcü asıllı Fransız yönetmen Otar İosseliani 'Gardens in Autumn/Güz Bahçeleri'nde, olağanüstü bir Paris panoraması sunuyor. Bu absürt filmde, kahramanın taşralı annesini Michel Piccoli oynuyor.
Festivale vaktiyle kendi adına bir bölüm ve Altın Lale jürisiyle de katılan Jiri Menzel ise Berlin FİPRESCİ'li 'İngiltere Kralına Hizmet Ettim'ile bölümde yer alıyor. Çek Yeni Dalgası'nın unutulmaz adı Menzel, kısa böylu ve 'küçük' lakaplı Çek bir garsonun iki savaş arasında başlayan ve 1960'larda sona eren hikâyesini anlatıyor. Dalya demesine bir yıl kaldığı halde hâlâ film çeken Portekizli Manoel de Oliveira'nın filmi 'Belle toujours/ Daima Güzel', Luis Bunuel imzalı 'Belle de jour/ Gündüz Güzeli'nin kahramanları Henri Husson ve Severine Serizy'yi 38 yıl sonra yeniden bir araya geliyor.
Kalplerimizin hakimi Alain Resnais ise hikâyesini, 'Coeurs/Kalpler'de her türlü hayal kırıklığını yok sayarak aşkı aramaya devam eden altı kişi üzerine kurmuş. 1993 yapımı filmi 'Smoking-No Smoking/ Sigara İçince-Sigara İçmeyince'de olduğu gibi bu filmini de İngiliz Alan Ayckbourn'un bir oyunundan uyarladı, tiyatro kökenli oyuncuları oynattı. 14 yıl sonra ülkesine dönen Macar usta Istvan Szabo, 'Akrabalar'da genç ve idealist bir avukatın yükselişini ve düşüşünü anlatıyor. Temel meselesi de aynı: İktidar yozlaştırır.
Son ustalarımız ne yazık ki 'Anılarına' bölümündeki, geçen festivalden bu yana yitirdiğimiz sinemacılar. İlki, şahsen tüm filmlerini çok sevdiğim Robert Altman. Önce üstadın son filmi 'A Prairie Home Companion'ın (2006) gösterileceği bildirilmişti. Sonra yerini, burada nedense 'Sosyeteden İnsan Manzaraları' adıyla oynayan 'Short Cuts' aldı. 22 ana karakterinde her zamanki gibi müthiş oyuncular var. Raymond Carver hikâyeleri üzerine kurulu bu şaheseri görmedinizse es geçmeyin. Shohei İmamura, 1983 Altın Palmiye'li 'Narayama Bushi-ko/ Narayama Türküsü'yle programda. Nefis görüntüleri, usta anlatımıyla, hikâyesi rahatsız edici olsa da gözünüzü ayırmadan izleyeceksiniz. Ingmar Bergman'ın yar-ı vefakârı, zaman zaman başka yönetmenlerle de çalışmış, hatta kendi de birkaç film yönetmiş emsalsiz görüntü yönetmeni Sven Nykvist da geçen yıl yitirdiklerimizden biri. Kendisi, Bergman'ın son filmi olan, en iyi görüntü dalında Oscar ve BAFTA sahibi 'Fanny och Alexander/Fanny and Alexander'la programda. Gillo Pontecorvo ise, 'Queimada/İsyan'da, Karayipler'de bir adadaki kölelerin sefaletinin isyana dönüşmesini anlatıyor. Filmin baş karakteri entelektüel gizli ajan Sir William Walker'ı Marlon Brando oynuyor. 'La Battaglia di Algeri/Cezayir Savaşı'nın yönetmeninden, aynı derecede çarpıcı bir film. Son olarak ise, Türk sinemasının inkâr kabul etmez ustası Atıf Yılmaz'ı 'Mevlana', 'Zavallılar', 'Selvi Boylum, Al Yazmalım' ve 'Aahh Belinda!..' ile anacağız
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
taziko
göşkuşağı (onursal üye)
göşkuşağı (onursal üye)
taziko


Mesaj Sayısı : 455
Kayıt tarihi : 22/12/06

Sinemaya dair makaleler Empty
MesajKonu: Geri: Sinemaya dair makaleler   Sinemaya dair makaleler Icon_minitimePaz Nis. 08, 2007 5:18 am

'Şiddeti görmek sinemanın işi'

Türkiye'de özellikle 'İhtiyar Delikanlı' filmiyle tanınan Park Çen Wook, 'Ustalar Sınıfı' kapsamında düzenlenen toplantıda kendi sinemasını ve ülkesi Kore'yi anlattı.

İstanbul Film Festivali'ne gelen Koreli yönetmen Park Çen Wook 'Dünyayı döndüren güçler şiddet, öfke ve intikam duygusu. Ben şiddete, maruz kalanın tarafından bakıyorum' diyor




OLKAN ÖZYURT (Arşivi)

İSTANBUL - 'Haklı İntikam' 'İhtiyar Delikanlı' ve 'İntikam Meleği'nden oluşan intikam üçlemesiyle uluslararası arenada tanınan Koreli yönetmen Park Çen Wook, İstanbul'a gelir gelmez doğruca Boğaziçi Üniversitesi'ne yollandı, 'master class' (ustalık sınıfı) için. Karşısında onun sinemasına yakınlık gösteren, seven bir kitle vardı. Zaten Wook, salona girince alkış kıyamet koptu. Filmlerindeki karakterlerinden onun oldukça karamsar olduğunu varsaymak mümkün ama öyle değil. Sakin ve güler yüzlü biri.
Söz önce son filmi 'Ben Bir Robotum Ama Sorun Değil'den açıldı. Meğer Park Çen Wook bu filmi 12 yaşındaki kızı için çekmiş. "Kızım babası yönetmen olduğu için evde babasız büyüyor. Ona yeterince zaman ayıramadım. 'İhtiyar Delikanlı'yı kızıma izlettiremem tabii ki! Çocukların da seyredebileceği bir film yapmak istedim. Bunun için bu benim ilk neşeli filmim, yetişkinlerden çok çocuklar, erkeklerden çok kadınlar için yaptım. Bir de şu var, uzun zamandır insanın kötü yanlarını ortaya çıkarmaya çalıştım. Bundan yorulduğumu hissettim. Belki sonra yine derinlere dalarım."

'Yeni filmler için geçmişe bakmalı'
Küçüklüğünden beri yönetmen olmak istediği söyleyen Park Çen Wook, önceleri 'Benim gibi sakin ve nazik bir adamdan yönetmen olmaz' diye düşünüp felsefe okumuş. Fakat sonra bu kararından vazgeçmiş ve gönlündeki aslan olan sinemanın peşine düşmüş. Yönetmeliği boyunca klasiklerden beslendiğini söyleyen Park Çen Wook, "Çağdaş yönetmenler eskiye bakmıyor sadece birbirlerini biliyor bu yüzden de yaptıkları işler gitgide benzeşmeye başlıyor. Ama ben tam tersini düşünüyorum. Yeni ve farklı filmler yapabilmek için eskiye bakmak gerek" diyor.
Sinemasında şiddetin önemli bir yeri olan Park Çen Wook, bu konudaki düşüncelerini şöyle açıklıyor: "Dünyayı döndüren güçlerden biri şiddet, bir diğeri öfke, diğeri de intikam duygusu. Aslında bunlar hayatımızda var olan duygular. Bunların karşısında da sevgi, affetmek ve ümit var. Şimdi bunlardan söz ediliyor ama şiddetten, öfkeden söz edilmeyince, biz onları görmezden gelince bunlar yok olmuyor ki! Sorun şu ki dünyada şiddeti anlatan pek çok film ve dizi var ama bunlar şiddeti uygulayan tarafın gözünden anlatıyorlar. Bense şiddete maruz kalanın tarafından bakıyorum. O kurbanların derinlerine işlemiş duyguları anlatmaya çalışıyorum. Bunun için seyirciyi tatmin etmek değil niyetim. Seyirci şiddete karşı oh rahatladım demesin diye özellikle dikkat ediyorum."
Alfred Hitchcock, Robert Aldrich ve Samuel Fuller'in kendisini etkileyen sinemacılar olduğunu söyleyen yönetmen edebiyatta da, Dostoyevski, Shakespeare ve Kafka'nın ismini sıralıyor.
Salondan çıkarken de bol bol alkış alan Park Çen Wook, küçük bir itirafta da bulundu. 'Kore dünyasını filmlerinizde yansıtıyor musunuz?' sorusuna cevap verirken 80'lerde Kore'nin zor zamanlardan geçtiğini, askeri darbe yapıldığını ve hükümet ile öğrenciler arasında şiddetli çatışmalar yaşandığını, kendisin de birkaç kez kalabalığa karışıp hükümet karşıtı gösteri yaptığını ama genellikle eylem yapmaktan korktuğunu, bunun için şimdi çok rahat bir hayat yaşadığını anlattı. Sonra da "Ama birçok arkadaşım çatışmalarda öldü, işkenceden öldü ya da intihar etti. Sonra Kore demokratikleşmeye başladı. Buna karşın ben suçluluk duyuyorum. O dönemde hiç çaba göstermedim, çatışmalara girmedim ve şimdi rahatım" dedi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
rose
Moderator
Moderator
rose


Mesaj Sayısı : 301
Yaş : 54
Kayıt tarihi : 25/12/06

Sinemaya dair makaleler Empty
MesajKonu: Geri: Sinemaya dair makaleler   Sinemaya dair makaleler Icon_minitimePaz Nis. 08, 2007 5:21 am

Güzelll valla burada toplayalım o halde sinema ile ilgili malake ve yazıları cheers
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
rose
Moderator
Moderator
rose


Mesaj Sayısı : 301
Yaş : 54
Kayıt tarihi : 25/12/06

Sinemaya dair makaleler Empty
MesajKonu: Geri: Sinemaya dair makaleler   Sinemaya dair makaleler Icon_minitimePaz Nis. 08, 2007 5:22 am

Kaldırım serçesi ve kraliçe



İSTANBUL - Sancılı bir yaşam sürmek kolay değil. Tıpkı Edith Piaf gibi. Daha küçükken annesi tarafından terk ediliyor, kör olma tehlikesiyle yaşıyor dört yıl, tek bildiği şarkı söylemek. Sonra keşfediliyor. Ama dertleri bitmiyor. Olivier Dahan'ın Piaf'ın hayatını anlattığı 'Kaldırım Serçesi' (Emek, 21.30) günün iki biyografi filminden biri. Diğeri ise Sofia Coppola'nın 'Marie Antoinette'i (Yeni Melek, 21.30). 18'nci yüzyılın en kötü şöhretli kadınlarından biri olarak nam salan, 16. Louis ile evlenip 19 yaşında kraliçe tacını takan Marie Antoinette'in ezber bozan portresini çiziyor Coppola. Belgesellerde ise sinema kültürüyle ilgili iki yapım var. Nader Takmil Homayoun 'İran: Bir Sinema Devrimi'nde (Sinepop, 11.00) politik atmosferin sinemaya etkisini anlatıyor. Kirby Dick ise 'Bu Filme Henüz Yaş Sınırlaması Getirilmedi' (Sinepop, 21.30) bir filmin ABD'de nasıl değerlendirildiğini ve bu süreçte yaşanan gizli sansürün izini sürüyor
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sinemaya dair makaleler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Akademik Forumlar :: Sinema-
Buraya geçin: