|
| Felsefe nedir? | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
enverbehim gri
Mesaj Sayısı : 14 Yaş : 44 Kayıt tarihi : 22/01/07
| Konu: Felsefe nedir? Salı Ocak 23, 2007 6:34 pm | |
| Herhangi bir üniversitenin felsefe bölümüne gidip koridorda karşılaştığınız herhangi bir öğrenciye “felsefe nedir” diye sorun. “Bilgi sevgisi” ya da “tüm bilimlerin temeli” gibi anında alacağınız cevaplar sizi yanıltmasın: Sadece sizi başından savıp kantinde bir çay içmek istiyor. Cevabı kesinlikle doğru olarak kabul edebilirsiniz ama kesinlikle herhangi bir şey anlatmıyor. Daha yukarılara yürüyüp bir hocanın odasına dalın (Tercihen bölüm başkanı) ve sorunuzu şaşkın suratına yapıştırın. Kızmadan önce alnını kırıştırıp bir iki saniye tereddütle düşünecektir. Kendine göre bir tanımı olabilir ama aslında bu tanım sadece sizin gibi zıpçıktılara verilmek için hazırlanmış bir şablondur. Yine de ufak geziniz sonuçsuz kalmadı, en azından “biz ne yapıyoruz burada” demelerini sağladınız. Herkesin bir felsefe tanımı vardır deyip işin içinden sıyrılmaya da çalışabilirsiniz. Bu yine Hiçbir şey söylemeye denk düşer. “Mühendislik, doktorluk ya da bira getiren elemanlık nedir?” sorusunun yanıtı belli. Üzerinde ne kadar düşünülürseniz düşünün –kendi disiplini içinde- dış dünya ile bağlantılı işlevine yönelik tanımını genişletemezsiniz. İlgi alanları dış dünyadır ve bir otoyolun gerçekliğini ya da anlamını sorgulamadığınız sürece de onu planlayıp yapmaktan başka düşünsel içerikleri yoktur. Peki felsefeyi bunlardan ayıran ne o zaman? İnsanın kendisiyle ve düşüncesini yaşam alanı olarak benimsemesi mi? Felsefe insanın kendini tanımasıdır: Hayır, bu bilgelik sevgisi olur ancak. İlk şık: Felsefenin bir tanımı yoktur. İkinci şık: Kandırmışlar bizi felsefe diye bir şey yok. İkinci şık sezgisel olarak bizi bir yere götürmez (Buradaki sezgisel kelimesinin altını çiziyorum, çok faydalı bir kelimedir, mantıksal olarak sonuç çıkartamıyorsanız hemen sezgisel olarak çıkartın, karşınızdaki kabul etmezse apaçık gerçekleri görmekteki körlüğüne şaşırdığınızı söyleyin). Deleuze, “Felsefe kavram yaratmaktır” diyor. İlk bakışta elimizde kalan ilk şıkla çelişir gibi görünse de adı üzerinde ilk bakışta öyledir. Felsefe kavram olarak var olduğuna göre kendine yönelip kendini tekrar tekrar kurabilir. Sanırım bir yerlere varmaya başlıyoruz. Bilimi örnek alalım. Şu yüzyılımızın tek efendisi olan bilim. Feyerabend, “Bilim, bilim adamlarının yaptığı şeydir” der. Döngüsel mi? Değil. Bir metot tanımı yapıp bilim tarihine göz gezdirdiğimiz zaman, yapılıp edilenlerin bir kısmının ileri sürdüğümüz metoda uyduğunu bir çoğunun da yasaklayıp olmaz öyle şey dediklerimizle örtüştüğünü görürüz. Bilim her ne kadar açık seçik önümüzde dursa da sabit bir tanımını yapamıyoruz çünkü bilim sabit değildir. Bilgiye ulaşmak için sürekli kendini yeniler. Felsefe de sabit değildir. Yerinde durup bize evrensel doğruları buyurmaz ya da insanın ne olduğunu hükme bağlamaz. Skolastik dönemde İncil ve Aristotales ikilisine kafayı takar, yüzyıllarca aynı şeyleri sayıklayıp sonunda ezberini bozar ve kendini yeniler. O zaman üniversitede karşılaştıklarımıza haksızlık ettik. Felsefe, felsefecilerin yaptığı şeydir.
(Merhabalar bu arada...)
(Bir daha düşününce sanatın da bu tür bir doğası olduğunu farkettim. Her ne kadar neyin sanat eseri olduğunu buyuran ukalalar olsa da. Bilimden ayrılan tarafı ise, bilimde uzmanlık varken, felsefe ve sanatta hep çırak olarak kalmaya devam edeceğimiz olabilir.) | |
| | | LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Felsefe nedir? Salı Ocak 23, 2007 7:38 pm | |
| Bilimle sanatı ayıran çok önemli bir nokta var. Bilim formüle etmezse bilim değil öğreti olur. Sanat tamamen özneldir ve bilimle atbaşı gider fakat formüle etmez. İşte bu birliktelikle hem bireysel, hemde toplumsal yaşamda birlikte hareket ederler. İkisi de insan için yapılır. HOŞGELDİN ARAMIZA Güzel paylaşımın için teşekkürler. Çok sağlam bir yerden girdiğin için de ayrıca teşekkürler. | |
| | | enverbehim gri
Mesaj Sayısı : 14 Yaş : 44 Kayıt tarihi : 22/01/07
| Konu: Geri: Felsefe nedir? Çarş. Ocak 24, 2007 5:18 am | |
| Sanat nasıl özneldir? (Aslında başka bir başlık altına yazılabilir ama lafı geçtiği için buraya devam ediyorum. Belki de başlıktaki “Felsefe nedir?”in yanına bir de “Sanat nedir?” eklenebilir.) Estetik ve etik'ten pek haz etmesem de sanatın öznelliğini zihin felsefesi'nin bakış açısına göre açıklamaya çalışabilirim. “Qualia” şu an için insan öznesinin tutunacağı son dayanak olarak görünüyor. Şimdi doğuştan kör bir ressam düşünün. Bu ressam yıllarca çalışıyor, fizik bilgisini arttırıp hangi renklerin hangi oranlarda hangi desenlerle kullanılacağını öğreniyor. Mesela elma resmi yapmak konusunda uzmanlaşıyor. Kırmızının değişik tonlarını kullanarak muhteşem elma resimleri yapıyor. Şimdi hayatının ilerleyen zamanlarında mucize eseri görmeye başlıyor ressamımız (mesela bir araba kazası sonucu, tanıdık). Gördüğü ilk şey de bir elma ( kazaya bir elma kamyonu karışmış olabilir). Şimdi ressam elmayı ve renklerini gördüğünde yeni bir bilgi edinecektir: Kırmızıyı görmenin nasıl bir şey olduğu bilgisi. İşte son zamanların popüler akımı işlevciliğe karşı sürülen en sıkı itirazlardan biri. Yeni edindiği bilgi Qualia'dır, deneyimin öznel tarafı. (İşlevcilik kısaca belli uyaranlar ve belli çıktılar ve arasındaki varlığı örtülü zihinsel durumlardan ibaret bir davranış açıklaması olarak tanımlanabilir.). Bilim üçüncü kişinin bakış açısında çalışır, olaylar objektif olarak herkese nasıl görünüyorsa onları inceleme yöntemi bu objektiflikle sınırlıdır. Bilimin önlenemez yükselişi tüm felsefi çalışmaları etkiledi, artık insana bakarken sözde bilimsel bir üçüncü kişi bakış açısı kullanıyoruz. Yukarıda bahsi geçen işlevselcilik bu akımın en önemli temsilcisi. Qualia bu sözde bilimsel metodun önünde hala aşılamamış bir engel olarak duruyor. Peki sanatın öznelliği ile Qualia'nın ilişkisi nedir? Bir resim düşünelim. Resmin güzelliği onu oluşturan öğelerin kağıt ya da bez üzerindeki belli matematiksel kombinasyonlarından mı ibarettir? Mesela şimdiye kadar yapılmış en güzel resimleri analiz edip böyle mucizevi bir formül bulmuş bir bilgisayar düşünelim: Formülüne uygun resim yapıyor. Resmin estetik değeri bu formülden mi kaynaklanır? Qualia bizim bir resme bakarken edindiğimiz öznel deneyimdir: O resme bakmanın nasıl bir şey olduğunu bilmemiz. Bu açıdan sanat eserini izlemek tamamen kendi içinde olduğumuz ve üçüncü bir şahsa içeriğini bozmadan anlatamayacağımız bir oluştur: Sabitlenmemiştir ve farklı durumlarda aynı eser üzerinde farklı şekillerde deneyimlenebilir. “Abi şu şiir çok güzel.” Şiiri okurum ve neresinin güzel olduğunu anlamam, bana göre zavallıca bir maskaralıktır. “Peki güzel olan yanı ne?” Belli şeyler söylenebilir: Söz dizimi ya da kelimelerin nasıl ustaca kullanıldığı. Hepsi bir şekilde eksik kalacaktır. O şiiri okumanın nasıl bir şey olduğu, okuyan kişinin öznesinin parçasıdır ve kesinlikle o kişide hapsolmuştur. (Şimdiye kadar hep izleyen açısından konuştum ama yapan içinde aynı şeyler söylenebilir sanırım.) | |
| | | astralcat Moderator
Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 20/12/06
| Konu: Geri: Felsefe nedir? Perş. Ocak 25, 2007 2:29 am | |
| "Felsefe nedir?" sorusuna kesin kelimelerle cevap verilemediği gibi "Sanat nedir?" sorusunun da kesin cevabının olmayışı , aslında ikisinin de öznel olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bilginin üst sınırının olmayışı ya da yaşamsal doğruların herkes için değişiyor olmasının felsefeyi öznelleştirmesi gibi, "güzel" kavramının göreceli oluşu da sanatı öznelleştiriyor. "Güzel nedir?" sorusu için standart bir cevap yoktur, ancak alana göre aranılan niteliklerle "ortalama" bir ölçüt belirlene bilir. Yani güzellik yarışmasında "güzel" için aranan nitelikler ve resim yarışmasında "güzel" için aranan nitelikler farklılık gösterecektir. Sanatta güzele karar vermek daha çetrefilli bir iş. Çünkü işin içine "estetik" de karışacak. Normal şartlarda "çirkin" dediğimiz bir kadının portresi yapıldığında "çok güzel bir resim" dedirtebilir. (Güzel derken kadına mı güzel diyoruz, yoksa resime mi?-renkler, lekeler, çizgi hareketleri vs.. mi ölçütümüz?-) Çoğunluğun çirkin olarak algıladığını güzel algılamamıza neden olan şey belki de sanattaki estetik bakış açısını gündelik hayata da taşımaktan ileri geliyordur.
Konuyu görsel örnekle netleştirmeye çalışıyım :
1 2
3 4
Resim 1 ve 2 ye baktığımızda "hangisinin sevgilin olmasını istersin?" sorusuna herkes olmasa da büyük çoğunluk 2. resim der. "Hangisinin resmini çizmeyi tercih edersin?" sorusunda ise 1.resim cevabının verileceğini "tahmin ediyorum". Çünkü sanatta klişe olan standart güzelden çok , özgün , karakteristik, "sıradanlığıyla farklılık kazanan" estetik güzel önem kazanır. Çirkini güzel algılatan "estetik" dedirten şey nedir o zaman? Herkesin cevabı farklı olacaktır , benim cevabım "bilgi ve düşünce" yani bakış açısı. Bakış açısı dediğimizde ; aynı objeye baktığımız halde gördüğümüzün aynı olmayışının sebebi , bilgi birikimi ve düşünsel alt yapı sonucu algının - beklentinin- farklılaşması , baktığımız açının değişmesindeki en önemli nedenlerden biri. İşte bu noktada "görsel" olandan çok "düşünsel" olan görme devreye giriyor.
3. ve 4. resimlere baktığımızda hepimiz aynı resimleri görüyoruz.
Yüzü çökmüş, gözleri dışarı fırlamış, kemikleri çıkmış yaşlı bir kadına "güzel" dememi sağlayan şey gözümün bozuk olması değil, "bakma-görme eylemini sadece gözümle sınırlandırmamam." Aynı şekilde, çocuk resimlerine benzeyen, ölçü-oran ve gerçekliğe uygunluğu olmayan ,bir çok kişinin baktığında "bunu ben de yaparım ne var!" diyeceği bir resmi güzel algılamamıza neden olan "işte yetenek" dedirten şey "yeteneği el becerisi" ile sınırlamayıp "düşünsel-felsefik boyutu da hesaba katmaktan ileri geliyor.
Sanat (resim) sadece gördüğünü fotoğraf çeker gibi tuale aktarmak olmadığı için; görünen objeyi beyninde hem biçim hem de sembolik anlam olarak yeniden şekillendirip-dönüştürüp-başkalaştırarak (yani dışsal olanı içsele çevirerek), düşüncelerini/duygularını tuale aktardığın için, bakma-görme eylemini sadece gözle sınırlamak ve yeteneği de sadece el becerisiyle sınırlamak anlamayı-algılamayı engeller.
Sanatın görsel boyutu kadar düşünsel boyutu da önemli olmasaydı "estetik ve sanat felsefesi" de olmazdı zaten. Belki bu konu "felsefe" başlığı yerine "estetik ve sanat felsefesi" başlığı altında tartışılmalıydı. Ancak , felsefenin ve sanatın kesin tanımlarını yapamadığımız , mutlak güzele karar veremediğimiz gibi, felsefe ve sanatı bir birinden ayıran sınırı aşmamamız da oldukça zor (öyle bir sınır var mı?nın cevabı yine değişken yine "öznel"...) | |
| | | LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Felsefe nedir? Perş. Ocak 25, 2007 4:37 am | |
| sevgili astralcat. Bu bir tartışma konusu değil sadece bilgi paylaşımı. ikidebir bana yeni bir başlık açtırmayın yauw Herşey gayet iyi | |
| | | astralcat Moderator
Mesaj Sayısı : 312 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 20/12/06
| | | | LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Felsefe nedir? Perş. Ocak 25, 2007 5:19 am | |
| - astralcat demiş ki:
- Yeni başlık açmana gerek yok, "Ders Sayfaları" başlığının alt başlıklarında"Estetik ve Sanat Felsefesi" var zaten Konu felsefeden sanata doğru kaydıya onun için söyledim "Belki bu konu "felsefe" başlığı yerine "estetik ve sanat felsefesi" başlığı altında tartışılmalıydı." diye. Sorun yok ama hepsi birbiriyle bağlantılı iç içe konular. Felsefeden bahsederken sanata değinmemiz kaçınılmaz....
(tartışmadan kastım fikir paylaşımı, Tv deki tartışma programları sayesinde tartışma=kavga gibi algılar olduk valla ) Ders sayfaları sadece ders notları ve araştırma paylaşımı. oraya kaynak göstererek koyuluyor herşey. Akademik forumlar başlığında herkes kendi filirlerini de ekliyor sonuçta şimdi olduğu gibi paylaşım gerçekleşiyor Zaten 2-3 aya kadar başlıkları ihtiyaçlarımıza göre sadeleştireceğiz. Şimdilik Herkes tanışmakta HEPİMİZE KOLAY GELSİN | |
| | | gezgin göşkuşağı (onursal üye)
Mesaj Sayısı : 297 Yaş : 45 Kayıt tarihi : 01/05/07
| Konu: Geri: Felsefe nedir? Paz Haz. 03, 2007 2:29 am | |
| Çok iyisiniz arkadaşlar, bu konu hakkında galiba ben de çok kısır düşünüyormuşum şu ana kadar. En iyisi tv deki ticari proğramlardan uzaklaşmak ve sinemayı bağımsız sinemadan izlemek. (nacizane fikrim) Plastik sanatlar daha bağımsız sanıyorum.
burada okuduğum kadarı ile konunun başlaması ve ardından gelen açıklamalar gayet tutarlı, Liman forumda diğer başlıklara da baktığımda yukarıdaki tartışmanın alt yapısını görüyorum.
Fakat bazı arkadaşlar sadece ilgi alanlarının olduğu başlıklarda paylaşmaktalar.
bence bu forumdaki derya ya bir açılmaları lazım. böylece estetik, felsefe, sanat ve güzellik arasındaki akrabalaşma ve küsmeleri de göreceklerdir. | |
| | | LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Felsefe nedir? Paz Tem. 08, 2007 1:17 pm | |
| VAR OLUŞÇULUKVaroluşçuluk (egzistansiyalizm) bireyin deneyimini, ve bu deneyimin tekilliğini ve biricikliğini insan doğasını anlamanın temeli olarak gören bir felsefe akımıdır. Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren bir düşünce okuludur. Bu akım insan özgürlüğüne inanır ve insanların davranışlarından sorumlu olduğunu öne sürer. Genel Manada VaroluşçulukVaroluşçuluk yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıktı. En önemli temsilcileri Martin Heidegger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Gabriel Marcel ve Maurice Merleau-Ponty olmuştur. Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Nietzsche ve Sören Aabye Kierkegaard gibi düşünürler tarafından atılmıştır. Varoluşçuluğu belirleyen temel özellik ve tavırlar şöyle sıralanabilir: 1) Varoluşçuluk, herşeyden önce varoluşun hep tikel ve bireysel, yani benim ya da senin veya onun varoluşu olduğunu öne sürer. Bundan dolayı, o insanı mutlak ya da sonsuz bir tözün tezahürü olarak gören her tür öğretiye, gerçekliğin Tin, Akıl, Zeka, Bilinç, İde ya da Ruh olarak varolduğunu öne süren idealizme karşı çıkar. 2) Akım, varoluşun öncelikle bir varlık problemi, varoluşun kendi varlık tarzıyla ilgili bir problem olduğunu dile getirir ve varlığın anlamına ilişkin bir araştırmaya karşılık gelir. Bu çerçeve içinde, her tür bilimci, nesnel ve analitik yaklaşıma şiddetle karşı çıkan varoluşçuluk, özellikle varoluşun zamansal yapısına ilişkin analiz yoluyla, Varlığın genel anlamıyla ilgili bir öğreti, belli bir ontoloji üzerinde yoğunlaşır. 3) Varoluşçuluğa göre, varlığa ilişkin araştırma, varolanın aralarından bir seçim yapmak durumunda olduğu çeşitli imkanlarla karşı karşıya gelmeyi gerektirir. Başka bir deyişle, varoluşçu felsefe, geleneksel felsefenin öne sürdüğü gibi, özün varoluştan önce değil de, varoluşun özden önce geldiğini öne sürer; insanın önce varolduğunu daha sonra kendisini tanımlayıp, özünü yarattığını dile getirir. Başka bir deyişle varoluşçuluk, insanın dünyaya fırlatılmış bulunduğunu, dolayısıyla kendisini nasıl oluşturursa öyle olacağını; insanın özünü kendisinin belirleyeceğini; bireysel insan varlığının sabit ya da değişmez, özsel bir doğası bulunmadığını öne sürer. Bu bağlamda her tür determinizm ya da zorunlulukçuluğa büyük bir güçle karşı çıkan varoluşçuluk, bireylerin mutlak bir irade özgürlüğüne sahip bulunduğunu, insanın özgürlüğe mahkum olduğunu ve olduğundan tümüyle farklı biri olabileceğini dile getirir. 4) İnsana özünü oluşturma şansı veren bu imkanlar, onun şeylerle ve başka insanlarla olan ilişkileri tarafından yaratıldığı için, varoluş her zaman dünyadaki bir varlık olmak veya seçimi sınırlayan ya da koşullayan somut ve tarihsel olarak belirlenmiş bir durumda ortaya çıkmak durumundadır. Bu ise, varoluşçuluğun tekbenciliğe ve epistemolojik idealizmle taban tabana zıt bir felsefe akımı olduğu anlamına gelir. 5) Varoluşçuluk, nesneden yola çıkan, varlıkla ilgili nesnel doğrulara ulaşmaya çalışan görüşlere karşı, özneden hareket ve öznel hakikatlerin önemini vurgular. Felsefenin, varlık ve tümeller gibi konularla uğraşıp nesnelliği araması yerine, korkuyu, yabancılaşmayı, hiçlik duygusunu, insanlık halini ele alıp, öznelliğe yönelmesi gerektiğini; hakikatin tümüyle öznel olup, hiçbir soyutlamanın bireysel varoluşun gerçekliğini kavrayamayacağını ve ifade edemeyeceğini söyler. 6) Varoluşçuluk, özellikle de hümanist ya da ateist boyutu içinde, evrenin akılla anlaşılabilir olan bir gelişme doğrultusu olmayıp, özü itibariyle saçma ve anlamsız olduğunu, evrenin rasyonel bir tarafı bulunmadığını, evrene anlamın insan tarafından verildiğini öne sürer. 7) Böyle bir evrende, insanın hazır bulduğu ahlak kuralları olmadığından; varoluşçuluk, ahlaki ilkelerin, kendi eylemleri dışında, başka insanların eylemlerinden de sorumlu olan insan tarafından yaratıldığını savunur. varoluşculuğu da bu başlık altında konuşmakta yarar var aslında hatta diğer felsefik akımları ve tüm bu akımların birbiri ile örtüşmesinden, beslendiği görüşlere baskı kurmasına hatta ret etmesine kadar, sanatın ne kadar birleştirici olduğuna dair saptamaları böylece elde edebiliriz. Konuyu çok geniş açılardan ele almamız gerekiyor. | |
| | | nasti gri
Mesaj Sayısı : 2 Yaş : 34 Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Felsefe nedir? C.tesi Eyl. 26, 2009 9:42 am | |
| felsefe ile ilgili benim tanımım ise;bunalımları kusma sanatı | |
| | | | Felsefe nedir? | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |