Din Ve Sanat
DİN ve SANAT
Sanat ve din ilişkisi konusunda anlatacak kütüphaneler dolusu kitap ve irdelenecek binbir sorun vardır.... Dinin sanata alfa ile omega sağladığı düşünülmektedir.... Sanat estetikle mistiğin ortak ölçütünün ekstaz oluşu, otantik, sanatın kendini dinsel bir yaklaşımla kabul ettirmesi gibi büyük yaratıcıların nefret ettikleri maddesel tekniklerle kesinlikle bağdaşmayan bir coşku içinde kutsal olanla başlar kutsal olanla bitmez (Estetik – Denis Hussman).
Sanat insanla birlikte ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun var oluşundan itibaren yaşama dair bütün değerler bir şekilde sanata yansımıştır. Din gibi...
Guenon dini “gelenek” kavramıyla ele alır. Fert ve toplum hayatını bütün yönleriyle düzenleyen bir sistem olarak gelenek Guenon’a göre ilahî bir kaynaktan doğmuştur. Eğer bugün verdiğimiz sınırlı mânasında düşünülmezse, din, geleneğin kendisidir (Aşk Estetiği – Besim Ayvazoğlu).
Evrensel olan... Hinduizm, Taoizm, Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslâm gelenekleri arasında önemli farklılıklar vardır. Ancak kendi içleri içerisinde sanatla aralarında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Böylece sanat dinin habercisi ve simgesi olmuştur.
M.S. 313 yılında Roma’da da Hıristiyanlığı kabul etmeye başlamış, ancak Roma Hıristiyanlığı kabul edenlere hoşgörülü davranmamış. Kendi dinsel ideolojisini oluşturan Hıristiyanlık Yunan ve Roma sanat dünyasında geniş yer bulan klasik estetiğe karşı Hıristiyanlığın kendi ideallerini ifade edebileceği yeni bir estetiği ortaya koymuştur.
Hıristiyanlığın ilk resim örnekleri Roma7da katakomp adı verilen yer altı mağaralarının azizler rolikleri gömülen duvar resimleriyle süslenir. Buradaki resimler dinsel dünya görüşünü yalınca ifade edilmekteydi.
Bizans dünyasında ikonaklast akımın doğması dini figürlerin İsa ve Meryem tasvirleri yaygınlaşır. Şunu belirtelim ikonaklast akımın doğması Anadolu’nun resmi tapınma aracı olarak benimsenmemiş olması, güneyden İslam’ın yayılması ve Museviliğin kutsal tasvirlerden uzak din olmasıdır.
İkonaklast akımın etkili olduğu kiliselerdeki figürlü resimlerin yerine eski süsleme gelenekleri sürdüren motifler ve yalın haç biçimleri vardır. En iyi örnek İstanbul Aya İrini kilisesinin apsid yarım küresindeki mozaik haçtır. M.S. 6. yüzyıla ait Aya İrini kilisesindeki mozaik motifler büyük önem taşırlar. Dinsel kitap resimleri ilginç erguvani zemin üzerine yapılmış oldukları için Poungre yazmalar adını alan bu örnekler Viyana, Paris Ulusal kitaplıklarında ve Calabriada katadral hazinesinde (Kitaplar: Viyana Genesisi, Sinop İncili, Rossona)’dir.
Hıristiyan dini yapının mimari plan şeması kapak Yunan haçdır. Bu tip bir kilisenin resimleme sistemi gelişi güzel değildir. Resimler her mimari bölümün sembolik anlamı vardır. Kubbe gökyüzünü temsil eder. Naos duvarlarında ise yer yüzü ile ilgili sahneler yer alır. Kubbede genellikle genç, ya da yaşlı sakallı olarak İsa tasvir edilir. Kubbe kasnağında ise havariler ve Tevrat Peygamberleri yer alır.
Kilisenin doğu ucundaki apsid bölümde Meryem litürjik akşam yemeği, İsa’yı haber vermiş olan peygamberler ve bazı kilise babaları tasvir edilir. Bema adı verilen ve apsid ile ana mekan arasında yer alan bölümde ise örtü tonozunda boş bir taht resmi bulunur. İsa’nın gelip burada son yargılanmayı yapacağına inanılır. Tahtın çevresinde İsa’ya işkence edilen aletler yer alır (Hetoimaisa).
Naosun üst duvarlarında Hıristiyanlığın on iki bayramı ve alt duvarlarında ise aziz ve martir (din şehidi) resimleri bulunur.
Kubbe yuvarlağının dörtgen duruma gelişini sağlayan seferik üçgen bölmeler (Pandondifler) dört İncil yazarı sembolleri olan kartal, aslan, boğa, melek tasvirleri görünür.
Kilisenin giriş yönü olan batı iç duvar yüzeyinde Koimesis (Meryem’in ölümü) ve mahşer günü gibi resim düzenleri yer almıştır.
Kilise içerisi resimleri anlatmamızın sebebi mimari yapının planı dini sembolden yola çıkılmış. İçi de dini resimlerle dini ayrıntılarla süslenmiştir. Sanatsal ve dinsel amaçların iç içe örgüsünden oluşan kilise salt bir sanat nesnesi olarak görülür.
Yunan sanatı bir Mısır sanatından etkilenmiştir. Mısır sanatında inanç gereğince heykeller (Ra...) ve tapınaklar (Piramitler) çok büyük inşa edilmiştir. Ayrıca heykellerin ve resimlerin duruşu profilden olmasına rağmen önden görünüyormuşçasına resmedilmiştir. Bunun sebebi Tanrının insanı tekrar canlandıracağı görüşüdür. Yunan sanatı da Mısır sanatından etkilenmiş. Heykellerini (Afrodid, Zevs, Eros vb) inanları gereğince büyük ve anatomiyi abartmışlardır.
İslâm’da resim sorununun birçok tartışmalara yol açtığı bilinir ve İslâm inanç çerçevesi içinde bazı yorumlara göre resim yasağının bulunduğu da görülür. Gerçi Kur’an’da, tasvir ya da suretlerin yasak olduğunu açık ve kesin bir şekilde belirleyen herhangi bir söz yoktur. Ancak bazı hadisler resim yasağı hakkında bir kanı yaratmışlardır. Bu hadislerden biri kabirlere veli ve nebi suretlerine tapanları lanetler. Başka bir hadiste suret yani insan şekli yapmanın, Tanrı’yla boy ölçüşmeye kalkışmak olduğu ve son yargılamada, yani kıyamet gününde bu suretleri yapanların onlara can vermek, onları diriltmek cezasına çarptırılacağı söylenir. İslam düşüncesi göz önüne alındığı zaman belli bir dünya ve hayat görüşü olarak tasvir yasağının söz konusu olamayacağı anlaşılabilir. Bu inanç ve ilkeler çerçevesi içerisinde başka türlü bir resmin gelişmesine imkan yoktu. Bu da resimden, tasvirden, suretten yoksunluk demek değildir. Nitekim hat sanatının kazandığı büyük önem bir yana bırakılırsa bütün İslam ülkelerinde bölgesel resim üslupları doğup gelişmiş, bu üsluplar içinde ülkelerin eski görsel gelenekleri yepyeni yorum imkanları kazanmıştır.
Müslümanlığın kaynağında Musevilikle olan bağlantıları da resmin bir tapınma aracı olmayışında belli bir rol oynamış olabilir. İslam dininin soyut kutsallıkları, Hıristiyan dininin putperest gelenekleri izleyen antropomorf efsaneleri ve tasarımlarından tamamen farklıdır. Bu yüzden İslamiyet’te peygamberleri ve azizleri amaç edinen ikonografik programlardan söz edilemez. İslam resminde bunun yerine oluştuğu bölgelerin kutsal olmayan destanları masalları ya da gündelik hayattaki olayları almıştır. Üstelik İslam resminde hiçbir zaman Batıdaki anlamda dramatik passionlar geçerli olmamıştır.
İlahi kudretle bağıntılı İslamî dram kuşkusunun yakın motiflere indirgenmiş, kollektifleştirilmiş, ama o ölçüde derin bir akım kazanmıştır. Bu dram batı dünyasında olduğu gibi tek yanlı bir bireysel dram değildir. Bu bir dualitenin bilgece sakin dramıdır.
İslam dini dünya görüşünün Tanrı’dan başka hiçbir nesneye beka mal etmeyen ve her şeyi geçici anlardan ibaret sayan metafiziği, biçim sanatlarında süreklilik kavrayışını ortaya çıkarmıştır. Yüzeylerin biçimsel düzenlenişine özel bir derinlik kazandıran bu kavrayış motif ve parçaların sonsuz bir tarzda birbirlerini izleyen girift dekoratif anlamlarını da güçlendirmiştir. Bu bakımdan çok defa İslam sanatının sadece dekor zenginliğine tezyini değerlerin salt üstünlüğüne bağlı kaldığı da ileri sürülmüştür. Tezyini oluşumların yaygınlığı bir gerçek olmakla birlikte anlamdan yoksun olduğu söylenemez. Ancak İslam tezyini ifadesi, söz gelişi batılıların, kapalı bir dram bütünlüğü gereksinmesini hiçbir zaman tatmin etmemiştir. İslam tezyinatının ve içten bir kendiliğindenliğe sahip olan hat sanatlarının ancak modern batı çağının soyut çizgileri üstünde değerlenişi bir raslantı değildir.
Her dönemde dualitenin birbirine olan etkisi Rönesans’ta da devam etmiştir. Bu dönemin dünyaya ün salmış üç sanatçısı Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Rafael dini konulu aziz İsa Meryem freskleri, Musa, Davud, İsa Meryem heykelleri bunlara örnektir.
Bu sanatçılardan Rafael, bol güneşli resimleri Papa sarayının “basın Salonu’na veya duvarlarıyla tavanları boydan boya tabloları süslemiştir.
25 yaşındayken Papa II. Jules Roma’ya çağırmış. Papa etrafında birçok dâhi ve ünlü sanatkârlar vardır. Dâhi Mimar Brament St. Peter katedralini yapmaktaydı. Dâhi heykeltraş Michelangelo ise Papa II. Jules’ün tûbe anıtlarını yapmaktaydı. Rafael de Vatikan sarayının salonlarını süsleyecekti. Yapmış olduğu eserlerden en çok dikkati çeken dini içerikli “sixtine – sixtus – Madonna” büyük ilgi çekmiştir kendi ruhunda heyecan veren bu çalışmalar dünyada en büyük ve eşsiz eseridir.
Michelangelo’nun “Musa”sı heykeltraşlıkta ne ise Rafael’in “sixtine Madonna”sı resim sanatında aynı değerdedir. Bu eser Piacenza’daki St. Sixte tapınağı içindedir. Rafael’in Madonna’sı, yapılan diğer madonnalardan farklı olarak gökyüzüne çıkma yerine göklerden yeryüzüne iniyor haliyle resmetmiştir. Bu tabloda “herşey kutsal bir esin’in tanrısal güzelliğe erişmiştir. En küçük çizgiler bütün duruşlar bir yanına eğik başın duruşu.... ve her şey derin anlamlar taşımaktadır.
Gerçekte Hıristiyanlık, endüstri çağına kadar, sanat ve edebiyatın, kısaca kültürün asıl kaynağı olma niteliğini devam ettirmiştir. Kopuş değil de mecra değiştirmiştir sanat. Hızlı teknolojik ilerleme ve insanın eşya ile geleneksel münasebetlerinin değişmesi, yani ilgi alanlarının açılmasına sebep olmuştur. Bu değişme her toplum için geçerlidir.
Sanat değişimine uğrayarak dinin metafizik dünyasından esinlenerek ilerlemeye devam edegelmiştir.
Bir Marx sanatında dinsellik, bir tavrı, evren karşısında dünya karşısında alınan belli bir tavrı ifade eder... Ve düşünmeye karşı sanatı, dini ve gerçekliğin pratik – tinsel bilgisini ortaya koyar.... Marx sanatı nasıl özel bir pratik – tinsel bilme olarak göz önünde bulunduruyorsa Marx için din de yine bu pratik – tinsel bilme içine sokulmalıdır. Bu pratik – tinsel bilmenin niteliği... pratik – tinsel bilmenin hem evrene hayal gücünü katıyor. Bu yolda onu değiştiriyor ve zenginleştiriyorsa aynı şekilde din de evrene, doğaya hayal gücünü katar, doğaya hayal gücü ile biçimler vererek onu yorumlamak ister. Engels “Bilgi içeriği yönünden insansal şeylerin insan kafasında fantastik bir yansıdır” yine “Din insanın günlük yaşamına egemen olan dış güçlerin, insan kafalarında fantastik bir yansımasıdır; bu yansıma içinde dünyasal güçler, dünya üstü güçler biçimini alır”. Böyle dinsel bir varlık kavrayışı salt tasavvura dayalı bilgisel bir evren tablosunu yansıtır. Bu duyusal – görsel bir nitelik elde ettiği zaman mitoloji olarak somutlaşır. “Bu anlamda mitoloji dinsel bilginin sanatlaşmasıdır”. Marx’a göre mitoloji sanatın kaynağıdır. Örneğin Grek mitolojisi, Grek sanatının doğduğu ana kucağıdır... Dinle sanat arasındaki tek ilginin hayal gücüne dayanmasıdır. Ama yine de bir ayrılık noktası vardır. Din salt tasavvura dayalı olup sanat duyulara dayalıdır.
Sunumuzun başında da dediğimiz gibi din ve sanatla ilgili kütüphaneler dolusu kitap yazılabilir. Buraya kadarki bölümde din ve sanatın birbirinden büyük ölçüde etkilendiği ve birbiri içerisinde yayılma ve gelişme göstermiştir.
Din yaşama dair bir realite olduğu gibi sanat da bu realitenin irrealitesinin bir yansımasıdır. İrrealitenin estetik bir güzellik taşıyarak görsel insan duruma gelerek somutlaşması gerekir. Rus yazar Dostyevski “Evreni kurtaracak güzelliktir demiştir. Aranılması gereken tek şey güzelliktir.