| Nihat KEMANKAŞLI | |
|
+12zehra tugce naznazlı yeşil gezgin pnrbrc ırmağım nazlıeylül didem gizem fnd06 holaaa LiMaN 16 posters |
|
Yazar | Mesaj |
---|
didem gri
Mesaj Sayısı : 12 Yaş : 46 Kayıt tarihi : 17/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Perş. Mayıs 24, 2007 3:21 am | |
| | |
|
| |
pnrbrc gri
Mesaj Sayısı : 6 Yaş : 48 Kayıt tarihi : 25/05/07
| |
| |
ırmağım gri
Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 44 Kayıt tarihi : 20/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI C.tesi Mayıs 26, 2007 5:27 am | |
| 'taciz' 2003 | |
|
| |
pnrbrc gri
Mesaj Sayısı : 6 Yaş : 48 Kayıt tarihi : 25/05/07
| |
| |
gizem sarı
Mesaj Sayısı : 26 Yaş : 43 Kayıt tarihi : 16/05/07
| Konu: Nihat Kemankaşlı'dan Bedri Baykam'a cevap Paz Mayıs 27, 2007 8:50 am | |
| NİHAT KEMANKAŞLI Nisan 2004
KIRILMAZ PLASTİK SANAT
Bedri Baykam’ın Sanatta “Genelleme” Falsosu başlıklı, Radikal’deki yazısında,
adımın geçmesi ve doğrudan şahsıma atıfta bulunması nedeniyle bu yazıyı
yazmak zorunda kaldım. Radikal gazetesinde ve Evrensel Kültür dergisinin
Mart sayısında benimle yapılan röportajların arkasında sonuna kadar
durduğumun bilinmesini isterim. Öncelikle amacımın bu yazıyı yazarak Bedri
Baykam da dahil hiç kimseyle polemiğe girmek olmadığını, ancak
söylediklerimin doğru anlaşılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bu ülkede
genç sanatçı olmak, geçmişten günümüze kadar süregelen çarpıklığı tüm
açıklığıyla korkusuzca söylemek ne kadar tehlikeliymiş, (Baykam’ın bana
atfen söylediklerinden) tekrar anlamış oldum. Biz sanırım millet olarak
kendimizi kandırma konusunda dünyada tek toplumuz. Sanki dünya sanat
tarihinde bugüne kadar bir yerimiz olmuş da, herkes bunu görüyor, fakat ne
hikmetse ben göremiyorum. Geçmişten beri her kuşak, bir önceki kuşağın
resimlerine bakarak etkilenmiş, boyamış, kendisinden sonraki kuşağın önünü
açmış, çok işler başardıklarını söyleyenler, ‘Modern Sanatlar Müzesi’ yapma
girişiminde başarılı olmuş ve dünyanın her yerinden sanatçılar, sanat
seviciler akın akın ülkemize gelmişler, usta sanatçı diye karşımıza
çıkartılanlar dünya sanat tarihinde yer edinmişler, Baykam’ın dediği gibi
“ülkemizdeki ustalar çeşitli yollar açmamış olsalardı, biz o büyük
DEVRİMLERİ de yapamazdık” Plastik Sanatlar alanında devrimler yapılmış
ben hiçbirini görememişim. Şimdi kendimden nefret edip gülüyorum.
Kendimizi kandırmaktan artık vazgeçelim. Mutlaka bu ülkede önemli işler
yapıldı ve çok çaba da harcandı, bu yadsınamaz, ancak yapılan çabalar ne
kadar yerini buldu, bunu tartışalım. Evet yüzümüz batıya dönük. Ben ve
geçmişten günümüze kadar tüm sanatçılar batı resminden (kültüründen
demiyorum) yararlandık ve yararlanmaya devam ediyoruz. Resim yapmak
için doğadan önce sanat eserine bakılır ve öyle beslenilir, bunu da kimse
inkâr edemez. Soruyorum şimdi size: Ülkemizde hangi sanatçı, karşımıza
usta diye çıkartılan bir Türk sanatçısının resminden etkilenmiştir ve ondan
yola çıkarak çağdaşlık anlamında yeni işler üretmiştir? Körler sağırlar birbirini
ağırlar durumundan artık kurtulalım ve gerçekleri bir an önce görüp,
gerekirse daha büyük çabalar harcayarak devam edelim. Baykam yazısında
“Kemankaşlı benimle tanışmak istediği için sergisine gittim” diyor. Ben hiç
kimseyle tanışmak isteyip (Bedri Baykam dahil) sergime davet etmedim.
Galericim (İlayda Babacan) ile tanıştıklarını bildiğim için davet edilmesini ve
sergimi görmesini istediğimi söyledim. Galericim tarafından aranıp davet
edilmiş (geldiği için çok teşekkür ederim) hepsi bu. Merak ediyorum,
galeriye sergi görmek için mi yoksa Radikal’de çıkan “100 yıllık resim geçmişi
olan bir ülkenin avangard (öncü) sanatçısı yok” sözlerim için benden hesap
sormaya mı (yanında gazeteyi de getirerek) geldi, bilinmez. Bedri Baykam’ın
bu ülkede 80’li yıllardan beri yaptığı sergi ve farklı disiplinlerdeki çabası ve
ortaya koyduğu sıradışı söylemler, birçok sanatçı adayını etkilemiş,
ülkemizde yapılan etkinlikler anlamında önemli bir yol açmıştır. (Kendisine
görüşmemizde aynen bunları da ilettim.) Fakat Baykam, kendisinin bu
ülkede hatta dünyada (neo-ekspresyonizm akımının öncüsü) avangard
sanatçı olduğunu ısrar etmesi (bu arada birkaç Türk sanatçısı ismi de
vererek) ve söylemlerimde kendi isminin geçmesi gerektiğini söylemesi
(defalarca) beni şaşırttı. Bana göre her alanda olduğu gibi sanat alanında
da gerekiyorsa genellemeler yapılmak zorundadır. Son yıllarda eline kâğıt
kalem alan, ülke’nin sanatçılarının kimler olduğunu gösteren listeler (sanat
dergilerinde) yapıyor. Listeye girenler mutlu, giremeyenler de benim adım
niye yok diye mutsuz olmamalı; böyle saptamalar belirleyicilik taşımıyor,
taşıyamaz da. Ben, “Avangard sanatçımız yok” derken, belirleyicilik
oluşturmayı düşünmedim. Yazının (röportaj) öncesinde ve sonrasında
nedenlerini açıkça dile getirdim. Dolayısıyla burada ne Bedri Baykam’ın
“avangard sanatçı” olup olmadığını ne de diğer sanatçılarımızın duruşlarını
sorgulama gibi bir niyetim olmuştur. (Haddime de düşmez - ayrıca sanatçı
olarak istisnaları göstermek benim görevim değil, bu sanat tarihçilerinin
görevidir.) Bunun yanında herkes doğru bildiği rengi, biçimi ve sözcüğü
kullanmakta özgürdür. Bunun bir cezası varsa günahıyla sevabıyla benimdir.
Kimseden korkum olmadığı için yine gülüp geçiyorum.
Baykam bir başka paragrafta “Kemankaşlı uzaydan ışınlanmış gibi görüyor
herhalde kendini” diyor, şu benim sözlerime istinaden: “Bu Türk Resmi sözü
beni rahatsız ediyor. Yüzümüzün batıya dönük olduğu ve tüm izlenimlerimizi
batılı sanatçılardan aldığımız...” Sonrasında da kendisini kastederek “Türk
Sanatı’nın çehresini 80’li yıllarda en çok değiştirmiş sanatçı olmama rağmen
(sanatın sunumu, içeriği, ebadı, tekniği, sosyal yeri vb.) hiçbir zaman
"benden önce tufan’ demek aklıma gelmedi” diyor. O meşhur Türk
atasözünü ben de tekrar hatırlatmak istiyorum “Fazla mütevazı olma,
gerçek zannederler”. Yorumu size bırakıyorum.
Yine Baykam, yazısının son cümlesinde “Sanatta boyayı, savunmasını
bilirseniz, istediğiniz gibi sürüp akıtabilirsiniz. Ama sanat tarihinde insanı bir
virgülden, kullanılan veya kullanılmayan bir kelime ya da isimden asabilirler”
diyor. Şimdi size Baykam’ın “Maymunların Resim Yapma Hakkı” kitabından
kendi sözlerinden bir alıntı yaparak yazımı noktalayacağım. “Giacometti,
Henry Moore, Brancusi gibi modern heykeltıraşların oluşturduğu o ünlü ve
efsanevi listeye körü körüne duyulan hayranlığı, bol keseden bağışlanan
saygıyı paylaşmadığımı da itiraf etmek zorundayım...” diyor nedenlerini de
açıklıyor. Bu sanatçılar yaşasaydılar ya da önemsendikleri ülkelerde onlara
saygı duyanlar (sanatçılar, eleştirmenler, sanat tarihçileri) bu yazıyı okuyup
Sn. Baykam’a nasıl bir cevap verirlerdi bilmiyorum. Yorum yine sizin. Ne bu
ülkede ne de dünyanın başka yerinde, sanat adına doğru söyleyen hiç
kimse asılmadı, (dokuz köyden kovulmadı) asılmayacak da. Ama mutlaka
birinin asılması (kovulması) gerekiyorsa ben buradayım. “Anlayana sivrisinek
saz, anlamayana davul zurna az”. | |
|
| |
pnrbrc gri
Mesaj Sayısı : 6 Yaş : 48 Kayıt tarihi : 25/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Perş. Mayıs 31, 2007 12:33 pm | |
| | |
|
| |
gizem sarı
Mesaj Sayısı : 26 Yaş : 43 Kayıt tarihi : 16/05/07
| Konu: Nihat Kemankaşlı ve Levent Tülek söyleşi C.tesi Haz. 09, 2007 4:05 pm | |
| | |
|
| |
gezgin göşkuşağı (onursal üye)
Mesaj Sayısı : 297 Yaş : 45 Kayıt tarihi : 01/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Paz Haz. 10, 2007 5:05 pm | |
| Çok güzel bir başlık oldu ve hala döküman gelmeside güzel. ilgi ile izliyorum. | |
|
| |
gizem sarı
Mesaj Sayısı : 26 Yaş : 43 Kayıt tarihi : 16/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Perş. Haz. 14, 2007 1:16 pm | |
| | |
|
| |
didem gri
Mesaj Sayısı : 12 Yaş : 46 Kayıt tarihi : 17/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Cuma Haz. 15, 2007 1:19 pm | |
| Nihat Kemankaşlı | |
|
| |
didem gri
Mesaj Sayısı : 12 Yaş : 46 Kayıt tarihi : 17/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Cuma Haz. 15, 2007 3:52 pm | |
| MEZUN OLMAK YADA OLMAMAK... Tuğçe BEKTAŞ Üniversitenin kapısından içeriye ilk kez girdiğinizde büyülenirsiniz. Oradaki büyülü hava hemen çarpar sizi. Sınavda binlerce kişiyi geride bırakarak istediğiniz yada istemediğiniz bir üniversiteye girebildiğiniz için kendinizi tebrik edersiniz. Bazen gururlanırsınız, büyük iş başardığınızı düşünürsünüz. Oysa ne yazık ki, daha hiçbir şeyi başarmadığınızı ve üniversite kapısından girmenin kolay ama çıkmanın zor olduğunu anlamanıza fazla uzun bir zaman kalmamıştır. İlk gün her zaman hocalar kendini tanıtır ama öğrenciler onları dinlemek yerine sınıftaki en yakın arkadaşının kim olacağını kestirir. İlk dersler her zaman keyiflidir. Buna kendi aramızda “Fırtına öncesi sessizlik” de diyebiliriz. İşte bizimde ilk haftamız böyle toz pembe geçti tabi. Buna aldanıp bütün üniversite hayatının bu şekilde gideceğini düşünenler, ilk vizelerin başlamasıyla sudan çıkmış balığa döndü. Benim gibi hem çalışıp, hem okula gidenler de “Eyvah eyvah ben ne işler açtım başıma” diye dövünmeye başladı.
Davulun sesi ve öğrencilik; ikisi de uzaktan hoş gelir...
Hem çalışıp hem okumanın sandığım kadar kolay olmadığını anladığımda atı alan çoktan Üsküdar’ı çoktan geçmişti. (Bende bu deyimi çok uzun süredir kullanmamıştım) Sabah erken kalkar, işinize gidersiniz. Gündemin yoğunluğuna bakarak o gün ne kadar yorulacağınızı az çok kestirmek mümkündür. Ama habercilik sürprizlerle dolu bir iştir. Örneğin birden bir yangın çıkar ve sakin olan gündeminizin en baş sırasına geçen oturur.(Bu yazımı yazarken de Antalya’da bir polis helikopteri düştü ve 5 kişi hayatını kaybetti. Bu yüzden yazıya ertesi gün devam edebildim) Bazen de 1 saat uğraşarak yaptığınız haberi bitirdiğinizde, aynı haberin düzeltmesi gelir ve sizin 1 saattir yaptığınız haber çöpe gider. Düzeltme haberi alır, yeniden başlarsınız yapmaya. Kanlı görüntüler gelir, mideniz bulanır ama haberi yazmak yada görüntüyü montajlamak için onları izlemek zorundasınızdır. Bazen gurur duyacağınız haberler yaparsınız, bazen de üzüleceğiniz. Ama her halükarda, bütün bu olan bitenleri insanlara siz duyuracağınız için mutlusunuzdur. İşten çıkıp okula gittiğinizde otobüste uyumamak için kendinizi zor tutarsanız. Uyursanız lensleriniz kurur, uyumazsanız yol bitmek bilmez. Okula geldiğinizde herkes dinçken sizin başınız çoktan ağrımaya başlamıştır. İlk 2 ders diğerlerine nazaran çabuk geçer. 3. derste hava çoktan kararmıştır. 4. derste yemek yemek istersiniz ama ya istediğiniz şey gündüzcü öğrenciler tarafından bitirilmiştir; yada ders aranız yemek yiyemeyecek kadar kısadır. 5. ve 6. ders ise bitmek bilmez. Okuldan çıktığınızda saat 23.00’e geliyordur. O saatte sağ salim eve varabilmek için dua etmeye başlarısınız. Eve gelince pestiliniz çıkmış olur. Kendi işlerinizi bitirip, kitap okumak yada televizyon izlemek istediğinizde saat 01.00 olmuştur. Yatağınıza başınızı koyar koymaz uyursunuz. Rüyanızda hukukun müeyyideleri, serbest ekonomi, haber sosyolojisi gibi kavramlarla boğuşarak sabahı sabah edersiniz. Evet, şimdi içinizde hala “Nerede o öğrencilik yıllarım?” diyen var mı?
Okul siz olmadan geçmek bilmiyor
Arkadaşlar olmadan okul düşünülmez. Ne şanstır ki, ilk gün en antipatik bulduğum Seda ve Melek benim en yakın arkadaşlarım oldu. Okul günlerinin Ramazan ayına denk geldiği günler, bizlerde dostluğumuzun temellerini attık. Ders arası kısa olduğu için restoranda orucumuzu açmaya vakit olmazdı. Bu yüzden her gün sırayla ton balıklı sandviç, ekspres çorba ve çikolatalı puding getirir, bunları ezan okunduğu zaman lobideki leoparlı koltuklarda afiyetle yerdik. Benim sandviç getirme günüm olduğunda çorba ve tatlı zar zor yenirdi. Çünkü her seferinde sandviçleri çok büyük yapardım. Melek’in puding getirme sırasında ise sık sık bir sürprizle karşılaşırdık. Puding yerine vişneli tatlı yada brovni getirdiği zamanlar, ilk önce tatlıdan başlamak isterdik. Seda ise her zaman çantasından fazladan bir şey çıkarırdı. Çorba getirme sırası ondaysa yanında kornişon turşu, hurma yada meyve gibi şeyler de getirirdi. Sonradan bu üçlüye Demet de katıldı. Ve benim lise arkadaşım, birlikte sayısız haber ve röportaja imza attığım Funda’m da eklenince işte bütün hocaların “Beşi bir yerde” dediği kabile oluşmuş oldu. Birbirimize hiç benzemesek de okul hayatı boyunca birlikte çok keyifli zamanlar geçirdik. Ortaköy’de boğaza karşı kumpir yerken bile, dersleri düşünecek kadar çalışkandık (!)
Okulla birlikte iyi giden şeyler
Bir öğrencinin uzmanlık alanı olduğu konulardan biri de “Okulla birlikte iyi giden şeyler” listesidir. Bu liste kişilere ve gruplara göre değişiklik gösterir. Bizim listemizde çiğköfte ve kokoreç kesinlikle ilk 2 sırada yer alır. Özellikle okul çıkışı şiddetle tavsiye ettiğimiz bir durumdur. “Okulla birlikte iyi giden şeyler” listemizin 3 numarasında ise “ilkel chat” olarak adlandırdığımız, sıradan sıraya birbirimize uzattığımız kağıda yazarak yaptığımız iletişim şeklini koyabiliriz. Bu yazılan notlar hoca tarafından yakalanmazsa saklanır ve ileride iyi bir hatıra olur.
Ve hocalar....
Vizeler başlayacağı zaman, bütün arkadaşları ve bütün hocaları az çok tanımış olursunuz. Nihat Kemankaşlı’yı uzaktan gördüğünüzde sanatla ilgili olduğunu hemen anlarsınız. Çünkü giysilerinde zıt renklerin kontrastını ancak bir ressamın yapabileceği kadar iyi kullanır. Ayrıca saç kesimi de diğer hocalarınkine asla benzemez. Onun öğrencisi olmak resim dostu biri için harikadır, çünkü bütün sergilerine öğrencilerini de davet eder. Şükrü Kara ise her zaman hızlandırılmış ve sıkıştırılmış bir kütüphane gibidir. Başında bir yığın işi vardır. Derdinizi, sorunuzu yada isteğinizi en kısa yoldan anlatır ve hemen çözüme kavuşması için sizde yardım ederseniz onu çok mutlu edersiniz çünkü Şükrü Kara; yılandan korkmaz vakit kaybetmekten korktuğu kadar. Bircan Ünver, elinden gelse öğrencilerin kafasının içine enjektörle bilgileri sokacak kadar istekli ve her zaman öğrencilerden daha enerjiktir. Sınıfa getirdiği en az kitap sayısı 9’dur. Evet yanlış duymadınız. Her zaman kucağında taşıdığı kitaplardan yüzünü göremediğimiz Bircan Ünver, derse sadece 9 kitapla girdiği gün bizde olanlara bir anlam verememiş ve birbirimizin yüzüne bakmıştık. VE ve ve Muzaffer Baca. Bizim değerli istihdam kaynağımız. Onun sayesinde kaç kişi iş buldu sayısını biz bile bilmiyoruz. İletişim fakültelerinde okuyanların sıkça duyacağı bir diğer isim de Güler Ülüş’tür. Her konuda, her zaman öğrencilerin yanında olur. Kötü bir şey yapsanız bile önce kızar, sonra yine sizin yanınızda olur. Eğitim sistemi tamamen üretime dayalıdır. Bu yüzden bütün ödevlerini reklam, kısa film yada program çekme şeklinde verir. Faik Uyanık, ondan bahsetmemek olmaz. Muhteşem diksiyonu ile önce herkesi kıskandırır, sonra da bizimde kendi gibi bir diksiyona sahip olmamız için elinden geleni yapar. En güzel kitapları derleyerek onlardan tek bir kitap hazırlar ve fotokopi çektirmemiz için bize verir. Ayrıca kendisi derslerinde bütün sınıfa çay ısmarlamasıyla da bilinir.
Finaller öğrencilerin kabusudur
Bir üniversite öğrencisinin en korkunç zamanı tabi ki final günlerinin yaklaşmasıyla başlar. Bu dönemde öğrencinin tek gıda maddesi, okul kantininden alınan kaşarlı tost ve çaydır. Çünkü başka şey yemeğe zamanı yoktur. İş yerinde ders çalışması imkansızdır, otobüste ise elinden not asla düşmez. Bir okulun iyi bir okul olup olmadığı, bence tostunun arasına koyduğu kaşar peyniri ile doğru orantılıdır. Kantinde satılan tostun kaşarı ne kadar bol ve kaliteliyse, o okuldaki öğrenciler de o kadar başarılı olur. Tostun içine bozuk kaşar koyan okulların öğrencileri ise mideleri bozulduğu için hiç ders çalışamamış ve başarısızlığa uğramıştır. O yüzden bütün üniversite yetkililerinin, tost kaşarı seçerken daha titiz davranmalarını ve final zamanı öğrencinin tek gıda maddesinin bu olduğunu unutmamalarını diliyoruz.
Her şeye rağmen, bunları yaşamak güzel...
Mezun olmak diyip de geçmeyin. Olanların ayrı derdi var, olamayanların ayrı. Alttan dersleri olanlar, bütünlemeye kalanlar, çok fazla devamsızlık yapanlar bu durumu telafi etmek için boğuşuyor. Mezun olanlarsa small bedenler bitmeden cübbesini almak, balo için tuvalet diktirmek, törene gelecek eş dost akrabaya haber vermek ve “okul bitti şimdi de iş arayalım” gibi telaşlara düşüyor. Evet kabul ediyorum, öğrencilik oldukça zor ve sıkıntılı geçti. Ama kep töreninde, kepleri havaya attığınız an, bütün sıkıntılarınız, derdiniz geride kalıyor. Bulunduğunuz yerde sizin gibi yüzlerce mavi cübbeli öğrenci var. Hep bir ağızdan Kenan Doğulu’nun okuduğu 10. Yıl Marşı’nı söylerken, aslında Kenan’ın son albümüne 10. Yıl Marşı’nı da koyması gerektiğini düşünüyorsunuz. Ders çalışarak uykusuz geçirdiğiniz günlerin, karda kışta gecenin bir yarısı eve dönmek için soğuktan donarak minibüs beklediğiniz zamanların acısı, şimdi üzerinize rengarenk konfetiler yağarken çıkıyor. Tanrım bu nasıl bir duygu? Ağlamamak için kendinizi zor tutuyorsunuz ama tribündeki aileniz ağlıyor bile. İşte bitti. Her zaman “Bitse de kurtulsak” dediğimiz üniversite de sona erdi artık. Hepimiz mezunuz. Üstelik ben bizim fakültenin birincisi oldum ama içimden sevinmek bile gelmiyor. Garip ve tarif edilmez hisler yaşıyorsunuz. İçinizden “Sınıfta kalıp da 1 sene daha mı uzatsaydım” gibi saçma şeyler geçebilir o an. Çünkü o sırada mantık devre dışı kalıyor. Elinizde tuttuğunuz, üzerinde kabartmalı ****** resmi olan yıllığa sıkıca sarılıyorsunuz. Ben o sırada, havaya attığı ama bir daha bulamadığı kepini arayan lisede de, üniversite de birlikte okuduğumuz arkadaşım Funda’ya dönüyorum ve şaşkın bir ifadeyle soruyorum: “Eee, şimdi hangi okula gidiyoruz?” | |
|
| |
gezgin göşkuşağı (onursal üye)
Mesaj Sayısı : 297 Yaş : 45 Kayıt tarihi : 01/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI C.tesi Haz. 16, 2007 8:54 am | |
| yazı güzel, limanda o.n.e.A.d.a.y projesi var ya bence oraya da yazın. bu yazı sizin ise mutlaka yazmalısınız. | |
|
| |
gezgin göşkuşağı (onursal üye)
Mesaj Sayısı : 297 Yaş : 45 Kayıt tarihi : 01/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI C.tesi Haz. 16, 2007 8:56 am | |
| | |
|
| |
LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Çarş. Haz. 20, 2007 5:18 am | |
| | |
|
| |
LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Çarş. Haz. 20, 2007 5:23 am | |
| | |
|
| |
LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Çarş. Haz. 20, 2007 5:26 am | |
| Haziran 2007 Ankara
En son tarafından Salı Haz. 26, 2007 5:55 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
| |
yeşil Moderator
Mesaj Sayısı : 64 Yaş : 36 Kayıt tarihi : 04/04/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Çarş. Haz. 20, 2007 6:33 am | |
| YİTİK ÜLKE yayınlarından çıkan Kadir AYDEMİR'in RÜZGARLA SAKLI adlı şiir kitabında kullanılan resimler;ressam Nihat KEMANKAŞLI tarafından şiirler için 2006 yılında yapılmıştır. | |
|
| |
naznazlı gri
Mesaj Sayısı : 2 Yaş : 54 Kayıt tarihi : 19/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Salı Haz. 26, 2007 2:16 am | |
| Nihat Kemankaşlı "sandalye" 2006-2007 | |
|
| |
zehra tugce gri
Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 28/06/07
| Konu: sana cevap yazdım Perş. Haz. 28, 2007 3:58 pm | |
| - gezgin demiş ki:
- yazı güzel, limanda o.n.e.A.d.a.y projesi var ya bence oraya da yazın. bu yazı sizin ise mutlaka yazmalısınız.
Evet bu yazıyı gercekten ama gercekten ben yazdım. Hatta buradan sana ulasmak icin tam 22 dakikadır cabalıyorum. Bahsettigin yeri bilmiyorum ama beni aydınlatırsan oraya da yazmak isterim. Mail ile bildirebilirsin. tugbek1@yahoo.comSevgiler Tugce | |
|
| |
LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Perş. Haz. 28, 2007 4:21 pm | |
| | |
|
| |
gezgin göşkuşağı (onursal üye)
Mesaj Sayısı : 297 Yaş : 45 Kayıt tarihi : 01/05/07
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Perş. Haz. 28, 2007 4:22 pm | |
| evet sözünü ettiğim başlığı liman vermiş. ilginize teşekkürler. | |
|
| |
LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Cuma Haz. 29, 2007 2:00 am | |
| | |
|
| |
LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Cuma Haz. 29, 2007 7:39 pm | |
| | |
|
| |
LiMaN Administrator
Mesaj Sayısı : 1977 Kayıt tarihi : 10/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Salı Tem. 03, 2007 2:23 am | |
| | |
|
| |
holaaa sarı
Mesaj Sayısı : 22 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 30/12/06
| Konu: Geri: Nihat KEMANKAŞLI Cuma Tem. 13, 2007 8:01 pm | |
| Nihat KEMANKAŞLI (Ressam) Faruk SADE (Siyah Beyaz Sanat Galerisi Sahibi ve Yöneticisi) WORKSHOP Kişinev / MOLDOVA - Leogrand Hotel - 13 Temmuz 2007 | |
|
| |
| Nihat KEMANKAŞLI | |
|